Çocukluğumuzun vazgeçilmez anılarından birisi hiç şüphesiz ressam Bob Ross’un mükemmel bir manzaranın nasıl boyanacağını anlattığı TRT’deki programıdır. Bu programı böylesi çekici ve karşı konulmaz yapan nedir, hiç düşündünüz mü? Tuvalde kayan fırçanın sesi mi yoksa ASMR’nin vaftiz babası kabul edilen Bob Ross’un sakin anlatımı mı? Son dönemin popüler kavramı ASMR (Otonom Duyusal Meridyen Tepkisi)’yi araştıran İsveç’in ulusal mimarlık ve tasarım müzesi ArkDes, Weird Sensation Feel Good sergisiyle bu sorulara cevap arıyor.
ASMR, Türkçe ismiyle Otonom Duyusal Meridyen Tepkisi, düşük desibeldeki bazı seslerin beyinde uyandırdığı, işitme temeline dayanan ancak görme duyusuyla desteklenen bir his olarak tanımlanabilir. İlk kez 2010 yıkında ismi konan ASMR, kafa derisinden başlayıp vücuda doğru yayılan, kişiden kişiye farklılık gösterebilen sakinleştirici bir his. Ünlü ressam Bob Ross, kulağa hoş gelen ses tonuyla en çok dinlenen ASMR tetikleyicilerinden biri olarak kabul edilmektedir. ASMR’nin günümüzde Youtube ile ünlenmesinin nedeni ise milyonlarca içerik üreticisinin ASMR’yi videolarında kullanarak görüntülenme sayılarını arttırması trendi. Peki ama bu “beyin orgazmı” nasıl tasarımın konusu oldu?
ArkDes, mimari, tasarım, zanaat ve sanatla ilgili olağandışı konuları içeren bir platform ve yenilikçi sergilere imza atıyor. Geçtiğimiz Nisan ayında, ASMR kavramını ve topluluğunu araştıran ve maddesellik ve dijital yakınlık üzerine farklı bakış açıları sunan Weird Sensation Feel Good adlı bir sergi açtı. ASMR’nin internet öncesi geçmişini, sürükleyici yerleştirmeler, canlı performanslar ve video sunumlar yoluyla inceleyen sergi ASMR’nin günümüzde bir tasarım ve reklam aracı olarak nasıl kullanıldığını inceliyor. Tüketicileri çekmek için her zaman yeni bir yol arayan Pokemon ve Ikea gibi markaların reklamlarındaki fısıltı, hışırtı ve dokunma gibi tanınmış ASMR tetikleyicilerini gözler önüne seriyor.
Serginin mimarisini, ASMR'nin yaratıcı alanını ve zengin malzeme dünyasını okunaklı bir mekansal dile sentezleme girişimi olarak tanımlamak mümkün. Geleneksel spa kültürlerinden ilham alan akan su, yerini çağdaş medya akımlarına bırakarak, birden fazla insanın aynı anda rahatlamasını sağlayacak bir güvenlik ve mahremiyet ortamı yaratmayı hedefliyor. Sergi tasarımı, akustik olarak temperlenmiş bir ortam sunarak konukların yakından bakma, yakından dinleme ve yakın hissetme gibi çok duyulu bir deneyime dalmalarına olanak tanıyor.
Sergiye girerken konuklar ayakkabılarını çıkarıyor ve metalik "dökülme" ye adım atarken bornoz giymeye davet ediliyor. Alanın çift koridorlu kurulumu, ziyaretçilerin birbirlerini gözlemlemelerine olanak tanıyarak canlı ASMR performansları için bir sahne yaratıyor. Konuklar yumuşak koridorlarda oturmak veya uzanmak için en rahat noktaları bulurken, ASMR'liler seremoninin yeni ustaları oluyor. Bu nedenle sergi, yeni bir tür halka açık sentetik spa için bir prototip haline geliyor ve fiziksel dokunuştan ve ortak alanlardan kaçınma ihtiyacının mevcut ortak endişelerine yönelik yeni bir rahatlama sunuyor.
Müzenin küratörü Taylor-Foster, ASMR’nin mimari ve şehir planlama alanlarında daha büyük kullanımlarını hayal ediyor. Bu noktada şu soruyu sormak doğru olacak: Beklenmedik seslerin sebepsiz bedensel tepkileri tetikleyebildiği ve nesnelere ve maddi kültüre yakınlığın yeni bir duygu alanı açabildiği bir dünyada, ortamı uygun şartlarda tasarlayarak yeni duyusal keşifler yapabilmek mümkün mü? Duyuların ASMR yoluyla yönlendirilebildiği bir tasarım yapmak hatta bir şehir planlamak olası mı? Heyecanlı, korkutucu bir o kadar da yakın bir sürecin başındayız.