Ulya Soley küratörlüğünde, Pera Müzesi’nde ziyarete açılan “Gelecek Hatıraları” sergisi izleyicileri hafıza ve gelecek tahayyülleri arasında kurulan bağlar üzerine düşünmeye çağırıyor. Müzede sergilenen Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’nu oluşturan Suna Kıraç’ın anısına hazırlanan sergi, dünyadan ve Türkiye’den güncel sanatçıların koleksiyondan ilhamla oluşturdukları eserleri, koleksiyondan bir seçki eşliğinde karşımıza çıkarıyor.
Röportaj: Burcu Dimili
Küratörlüğünü gerçekleştirdiğin “Gelecek Hatıraları” sergisi, zaman kavramının sınırlarının fazlasıyla bulanıklaştığı günümüzde, tam da bu belirsizlikten beslenerek farklı bir bakış açısı sunuyor. Hafıza ve gelecek tahayyülleri arasında dolaşarak aslında bu iki tarafın birbirine uç iki noktaya nazaran iç içe geçebileceğini hatırlatıyor. Tam da bu keskin çizgilerden uzak zaman çizelgesinden başlamak istiyorum. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve temellendi?
Ulya Soley: Sergi, Suna Kıraç’ın anısına, vakfın Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’ndan yola çıkan bir proje hazırlama amacıyla ortaya çıktı. Bu projenin nasıl bir çerçevesi olacağını hem koleksiyonun kendisi hem de müzenin koleksiyonla ilişkisi belirledi diyebilirim. Koleksiyon burada geçmişi bugüne taşıyan bir aks: Koleksiyonun, yani kişisel bir ilgi alanına dair oluşturulan bir koleksiyonun, müze aracılığıyla toplumsal hafızayı şekillendirme potansiyelleri oldukça ilgimi çekiyor. Bu yönüyle koleksiyona, yani bir nevi müzenin arşivine odaklanırken bu arşivi lineer bir zaman anlayışıyla oluşturulduğu zamana çakılı kalmadan, daha esnek bir zaman anlayışıyla düşünmek nasıl olabilir, bunu merak ediyordum. Koleksiyona güncel sanatçıların yeni üretimleri üzerinden bakmak tam da burada önem kazandı. Bunu yaparken de yalnızca bugüne değil, geleceğe de bakmak koleksiyon ve gelecek arasındaki bağlantıları düşünmek serginin çerçevesini zenginleştirdi.
Sergideki eserler koleksiyon ve koleksiyon dışı çalışmalardan oluşuyor. Seçkiden bahsedebilir misin?
Sergi koleksiyondan yola çıkarak güncel yapıtları bir araya getiriyor. Dolayısıyla hem Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir zaman dilimini kapsayan Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’ndan sergiye dağılan bir seçki, hem de koleksiyondaki objelerden esinlenen veya onlarla ilişkilenen güncel seramik, fotoğraf, video, yerleştirme gibi farklı mecralarda üretilmiş yapıtlar görüyoruz. Seçkide 18 sanatçı yer alıyor.
Dört bölümden oluşan bir seçki. Neleri kapsıyor?
Serginin her bölümü, o bölüme dair koleksiyondan bir seçki sunarak başlıyor ve bu seçkiden esinlenen güncel yapıtlarla devam ediyor. Bölümleri şöyle özetleyebilirim: İlk bölüm Motiflerin Hatırlattıkları başlığını taşıyor. Brezilyalı sanatçı Adriana Varejão, farklı biçim ve boyutlarda 45 adet tuvalin yere ve duvara yığılmasıyla oluşan Tuvaller Üzerine Karo Seramik Döşeme (1999) başlıklı yerleştirmesiyle bu bölümde yer alıyor. Topkapı Sarayı’nda bulunan bir çini paneli merkeze alan Burçak Bingöl’ün Saz Yolu Rotası (2023) yerleştirmesi, tarih öncesine referans veren motif ve formlara güncel bir bakış açısıyla yaklaşan Elif Uras’ın Çifte Niş (2023) başlıklı yere özgü yerleştirmesi ve Ay Parçası (2023) heykeli, hatıra olarak doğa fikrinden yola çıkarak doğa imgelerini müzenin Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’nda bulunan objelerin üzerindeki motiflerle harmanlayan Francesco Simeti’nin Yabanı Sevmek (2023) başlıklı yerleştirmesi, Mimar Sinan’ın 16. yüzyıla tarihlenen yapılarından Rüstem Paşa Camisi’nin avlusunda yer alan harap bir duvarı detaylı biçimde resmeden sanatçı Taner Ceylan’ın Duvar (2018) tablosu ile sanatçının sergi için ürettiği Arkeoloji (2023) başlıklı tablo da yine ilk bölümde yer alan eserler arasında.
Hikâyelerin seramik nesneler aracılığıyla anlatıldığı Nesnelerin Hafızası bölümü, nesnel kültürün güncel yansımalarına odaklanıyor. Sanatçı ikilisi Skuja Braden Zamanın Akışı (2023) yerleştirmesinde Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyon sergisi de dahil olmak üzere müzede sergilenen eserlerin telefonlarıyla fotoğraflarını çeken ikili, bu görüntüleri seramiğe aktararak zamansızlaştırıyor. Metehan Törer’in Yeryüzüne Doğanlar (2023) başlıklı çalışmasında nesilden nesile aktarılan bilgi ve hafızanın izini seramikler aracılığıyla sürülüyor. Livia Marin nostaljik bir anma niteliğindeki Geriye Kalanlar (2018) serisinde nesnelerin yoğun bir dolaşımda olduğu günümüzde gündelik nesnelerle ilişkilenme biçimlerimize bakıyor. Sanatçı kolektifi oddviz, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’ndan ilhamla ürettiği Voronoi (2020) videosunda, koleksiyondan seçilen yaklaşık 150 eserin fotogrametri tekniği kullanılarak üç boyutlu modellenmesi ve dijitale çevrilmesiyle 18. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir zaman diliminde üretilmiş eserleri güncel ve dijital bir dil aracılığıyla bugüne aktarıyor. Yasemin Özcan ise pişmiş toprak tabletler ve öyküleri buluşturduğu Tablet (2023) başlıklı yerleştirmesinde üç farklı kuşaktan kadının toprakla ilişkisini merkeze alıyor.
Hafıza nesneleri ile ilişkilendikleri coğrafya arasındaki bağları araştıran Bölgenin Hafızası bölümü, coğrafi olarak Kütahya’ya bakan mekânsal müdahaleler sunuyor. Aslı Çavuşoğlu’nun sergi için ürettiği Hem Kök Hem Sap Hem Var Hem Yok (2023) başlıklı mekâna özgü yerleştirme, tropik bölgelerin kıyılarında yetişen mangrov ağaçlarından ilham alıyor. Tıpkı kökleri yeryüzüne uzanan bu ağaçlar gibi geleneksel üretim biçimleri ve hatıralar da yerleştirme aracılığıyla yüzeye çıkıyor. Mimarlık ve sanatın kesişim noktasında, tarih ve hafızaya odaklanan işlere imza atan Jorge Otero-Pailos, sergi kapsamında ürettiği Pera Müzesi Hatırası (2023) yerleştirmesi ile müze yapısının hafızasını bölgenin hafızasına ören bir çalışma sunuyor. Sergiye Sert, Beyaz Bir Beden; Geçirgen Bir Astar (2017) yerleştirmesi ile katılan Candice Lin, saflığı, beyazlığı ve çatlama veya lekelenmeye karşı direnci çağrıştıran porseleni kullandığı çalışmasında, 18. yüzyılda erkek kimliğine bürünerek denizaşırı bir yolculuğa çıkan ilk kadın olan botanik bilimci Jeanne Baret’in öyküsünden ilham alıyor. Bilal Yılmaz ve Lydia Chatziiakovou ise ortak projeleri Creative-Craft Platform [Yaratıcı-Zanaat Platformu] kapsamında sergi için tasarladıkları çalışmada, geleneksel çini ve seramik atölyeleri üzerinden Kütahya’daki el sanatları atölyelerinin bölgesel haritalarını oluşturuyor.
Aslı Çavuşoğlu, "Hem Kök Hem Sap Hem Var Hem Yok", 2023.
Livia Marin, "Geriye Kalanlar I", 2018.
Spekülatif nesneler, video ve fotoğraflar aracılığıyla geleceğin hafıza nesnelerini bir araya getiren Geleceği Hatırlamak, serginin son bölümünü oluşturuyor. Bu bölümde yer alan sanatçılardan Deniz Eroglu, hatıra fikrini Gül Yolu (2023) adını verdiği kartpostallara yansıtarak Türkiye’nin içinden geçtiği değişimlerin gelecek sonuçları üzerine düşünüyor ve gelecekten kent imgeleri sunuyor. Volkan Aslan’ın Yeterince Yer Vardı Fakat Su Yoktu (2022) serisini oluşturan videolar, gündelik hayatta maruz kalınan şiddet öğelerinin özneler üzerindeki etkilerini ele alıyor. 59. Venedik Bienali Macaristan Pavyonu için tasarladığı Rüyalardan Sonra yerleştirmesini oluşturan çalışmalardan Şimdiki Zaman’ı (2022) Pera Müzesi’ne taşıyan Zsófia Keresztes, anılar ve mozaikler arasında şiirsel bir bağlantı kurguluyor. Neven Allgeier’in Çevre (2019-2023) başlıklı yerleştirmesi ise izleyiciyi, yakın bir gelecekte insansız manzaralarda bulunmuş hatıralarla baş başa bırakıyor.
Sergi metninde geçen “Gelecek, geçmişte biriktirilen tanıdık nesneler aracılığıyla hatırlanabilir mi?” sergiyi en güçlü anlatabilecek ifadelerden biri belki de. Seçki geçmişe nostaljik bir bağlılık yerine geleceği nasıl hatırlayacağımızı düşünmeyi öneriyor. Peki bu gerçekten mümkün mü?
Geleceği hatırlamak, elbette soyut ve belki biraz da oyuncu bir yaklaşıma işaret ediyor. Gelecek hatırlanabilir mi sorusunu sergiyi deneyimleyen ziyaretçilerle hep beraber düşünebiliriz. Sergi, bunun yapılabilirliğinden ziyade, bu iki zıt görünen kavramı bir arada düşünmenin bize yeni yöntemler sunabileceğini öneriyor. Belki de geleceği nasıl hatırlayabileceğimize odaklanmak, geçmişi daha verimli değerlendirmemizi sağlayabilir. Seramik doğası gereği dayanıklı ve kalıcı bir malzeme, bundan 20.000 yıl önceye tarihlenen seramiklerin günümüze dek gelebildiğini düşünürsek, gelecek hakkında düşünmek için seramik oldukça uygun bir malzeme diyebiliriz. Dolayısıyla eğer geleceği hatırlamak mümkün olacaksa, bunu denemek için seramiği merkeze almak makul bir başlangıç olabilir.
Çok klasik bir sergilemeyle karşılaşmaya hazır olduğumuz “Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu”na getirdiğin sergileme şekli ve yorum oldukça yenilikçi ve sıra dışı. Bunu nasıl sağladın?
Gelecek Hatıraları geleneksel öğeler taşıyan bir koleksiyona güncel bir bakış açısıyla yaklaşmak nasıl olabilir sorusundan yola çıkan bir sergi. Dolayısıyla koleksiyonun sergide nasıl deneyimlendiğinin bu soruyu yansıtması önem taşıyordu. Koleksiyonun sergilendiği üniteler ışığı farklı renklerde yansıtıyor ve bu yönüyle ziyaretçinin koleksiyonu taze bir perspektiften izlemesine olanak tanıyor. Bu üniteler sergi tasarımının bir parçası olarak Yelta Köm ve Elif Tan tarafından tasarlandı. Aynı zamanda koleksiyon eserleri geleneksel müzecilik pratiklerinden farklı olarak etiket bilgisi olmadan sergileniyor. Burada koleksiyon yani arşiv bir çıkış noktası, bir esin kaynağı ve sergi kurgusuna eşlik eden önemli bir öğe olarak konumlanıyor.
Elif Uras, "Çifte Niş", 2023.
Candice Lin, "Sert, Beyaz Bir Beden, Geçirgen Bir Astar", 2017.
Dikkat çeken sergi tasarımından da bahsetmek ister misin?
Serginin tasarımını Yelta Köm ve Elif Tan üstlendi. Sergi salonunda yaptığımız mimari değişiklikler aracılığıyla müze yapısının sergiyle benzer bir dili konuşmasını hedefliyorduk. Burada özellikle parça parça beliren ve net bir şekilde görmenin mümkün olmadığı bir gelecek fikrinden yola çıktık. Sergi başlığı ile bizi karşılayan parçalı yapı bu fikre işaret ediyor. Işığı farklı renklerde yansıtan pleksiler ise yine belirsiz ama renkli bir gelecek hissinden yola çıkıyor. Hem koleksiyon seçkisini bu kutularda sergiliyoruz hem de eser etiketlerinde bu malzemeyi kullanıyoruz. Işığı yansıtan yapısıyla bu malzeme aynı zamanda seramik sırının ışığı yansıtan parlak yapısına da gönderme yapıyor. Serginin ve kataloğun grafik tasarımını ise Esen Karol üstlendi. Tasarımın geleceği düşünen ama geçmişten kopmayan bir karakteri var. Etiket ve katalogda korunan kare alan ise çini karolardan esinleniyor.
Biraz da serginin ilham kaynağı koleksiyona dönelim. Koleksiyon daha önce izleyiciyle buluştu sanıyorum, nasıl bir yolculuğu var?
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu, vakfın müzede sergilenen üç temel koleksiyon alanından bir tanesini oluşturuyor ve müze açıldığından bu yana müzenin 1. katında izleyiciyle buluşuyor. İlk yıllarda koleksiyonun en nadide parçalarını bir araya getiren kronolojik bir seçkiyle sergilenen koleksiyon, ardından Kahve Molası başlığı altında Osmanlı kahve kültürüne ait objeleri bir araya getiren tematik bir seçkiyle sergilenmeye başlandı. Özellikle bu tema altında oldukça ilgi çeken bir koleksiyon hâline geldi diyebilirim. O zamandan beri koleksiyondan yola çıkan güncel müdahalelerle koleksiyona farklı yaklaşımlar sunmaya devam ediyoruz. Oddviz’in bu sergide de yer alan Voronoi başlıklı çalışması bu yaklaşımın çok başarılı bir örneği. Daha önce koleksiyon katına yerleştirilen bir ekranda sergilenen video, bu kez projeksiyon aracılığıyla sergi katında daha geniş bir alanda izleyiciyle buluşuyor.
"Seramik doğası gereği dayanıklı ve kalıcı bir malzeme, bundan 20.000 yıl önceye tarihlenen seramiklerin günümüze dek gelebildiğini düşünürsek, gelecek hakkında düşünmek için seramik oldukça uygun."
Serginin oluşum aşaması da uzun bir döneme yayılıyor. Nasıl bir süreçti?
Sergi, ağırlıklı olarak mekâna özgü üretilen yeni çalışmalardan oluşuyor. Bu süreçte sanatçıları davet etmemizin ardından her biriyle koleksiyon üzerine fikir alışverişinde bulunduğumuz, koleksiyonun sanatçıların pratiğiyle nasıl bir arada var olabileceği hakkında konuştuğumuz bir zaman geçirdik. Projeler şekillenirken serginin eğildiği farklı konular da oluştu. Serginin kavramsal çerçevesi sanatçılarla diyalog içinde şekillendi diyebilirim. Projelerin her birinin kendine özgü üretim süreçleri vardı. Dolayısıyla her sanatçının ihtiyaçları doğrultusunda farklı yollar izledik. Yeni üretimleri takip etmek, yapıtların şekillenme sürecine tanıklık etmek oldukça heyecan vericiydi.
Son olarak sergiye paralel etkinliklerden bahsedebilir misin?
Sergiyle ilişkili olarak Mart ayının sonuna dek kapsamlı bir kamusal program hazırladık. Her ay gerçekleştirdiğimiz sergi turları, serginin sanatçılarıyla konuşmalar, katalog yazarlarının katılımıyla gerçekleştireceğimiz sunumlar, her yaş grubuna hitap eden öğrenme programları ve çok ilgi çekeceğini düşündüğümüz bir film programıyla serginin farklı açılımlarını irdelemeye devam edeceğiz. Ayrıca sergi kapsamında düzenleyeceğimiz DJ performansları aracılığıyla bu temayı ses aracılığıyla keşfetmeyi planlıyoruz. Etkinliklerin detaylarını Pera Müzesi’nin web sitesi, bültenler ve sosyal medya kanallarından takip edebilirsiniz.