Moklich ve Zezeah ile poster afişleri aracılığıyla çekildikleri dünya, baskı kültürü ve bireysel üretimleri hakkında konuşmak üzere oyun alanları
Big Baboli Print House’daydık.
Röportaj: Büşra Soydemir - Fotoğraflar: Beyb Studio
Bulunduğumuz yerde öykünecek ya da gidişatı formülize edebileceğiniz hiçbir yapı yokken serigrafi atölyesi açma cesareti nasıl geldi?
Zezeah: 2007 yılında Moklich’le tanışmamızın hemen sonrasında postercilerin olduğu bir dünya keşfettik ve o dünyaya karşı hayranlık oluşturduk. İşin başında bu hayal üzerinden bir yola çıktık ve okuduğumuz bölümlerde hangi alanlarda profesyonel olacağımızı yine bu hayal üzerinden belirledik. 2011 yılında atölyeyi kurduk.
Atölyeyi kurduğunuzda konuya ne kadar hakimdiniz? Moklich: Baskı tamamen zanaata dayalı, çalışmadan öğrenilebilecek bir şey değil. Okuldan çıktığımızda bu işi neredeyse hiç bilmediğimizi fark ettik. Baskıyı başkalarının işlerini basarak öğrendik, kendi konfor alanımızdan çıkmış olduk. Kendi işini basarken her şeyi kendine göre ayarlıyorsun sonuçta. Ne çizeceğini ve basacağını kendi dünyanda çözülebilir şekilde tasarlıyorsun. Ama bir başkası aklına hiç gelmeyen şekillerde tasarlamış olabiliyor bir şeyleri, onu çözümleyerek öğreniyorsun. Zaten baskı işini bilmek diye bir kavram yok. Her atölyenin kendi kuralları var. Bugün hangi atölyeye gitseniz standartları birbirinden farklıdır. Kullandıkları emülsiyon, boyalar, pozlama masasının ışıkları, ipek gibi malzemelerle her atölye birbirinden farklı çalışıyor aslında. Biz de başka bir atölyeye gitsek o atölyenin kurallarını çözümlemeden çalışma yapamayız.
Zezeah: Her ikimizde üniversitede baskı eğitimi almamıza rağmen, kendi atölyemizi işletebilmek için belli bir sürece ihtiyaç duyduk. Çünkü okulda öğretmen tarafından kurgulanmış bir atölyede baskı yaparken baskı konusunda genel bir bilgi ediniyor ve sana hazır sunulan birçok ön hazırlık detaylarından bihaber kalıyorsun. Bunları ancak kendi atölyemizi açtıktan sonra deneyimleyerek öğrenebildik. Tabii deneyim dediğiniz şeyin belirli bir süresi yok hala devam eden bir süreç.
Bu atölyenin zaman zaman başka sanatçıların da oyun alanına dönüşmesi hayalleriniz dahilinde miydi?
Moklich: Alternatifsizlik bizim dışarıya iş yapmamız, baskı hizmeti vermemize sebep oldu. Türkiye’de bağımsız serigrafi atölyesi çok az; hatta linol, taş baskı gibi özgün baskı atölyelerinin tümü yok denecek kadar az. Burası kurulunca ilgi gördü çünkü gidilebilecek çok da bir yer yok. Sanatçılara servis vermek planımız değildi. Bundan zevk almaya da başladık zamanla, atölyeyi yapmaktan zevk aldığımız bir şeyle döndürebilmek güzel bir durum. Geldiğimiz noktada birçok sanatçı için profesyonel anlamda baskı hizmeti verebiliyoruz.
Zezeah: Yurt dışında, özellikle Amerika’da serigrafi atölyesi olup poster üzerine çalışan ve bu iki disiplini birlikte götüren çok fazla sanatçı var. Bizim de başlangıçta hayalini kurduğumuz nokta buydu. Müzik grupları için merch ve çizimlerimizi poster olarak sunup o kanalda gelişmeyi hedefliyorduk. Dışarıya açılmamızı sağlayan şey 20 farklı sanatçıyı bir araya getiren Krüw oldu. Birlikte çalışıp onların işlerini basmaya başlayınca çok fazla şey öğrendik. Zamanla başka sanatçıların da işlerini basarak açılmaya başladık. Bu servisi verip belimizi doğrulttuktan sonra kendi yapmak istediğimiz şeyleri çok daha rahat yapabiliyor olduk.
Krüw’deki konumlanmanız birlikte baskı yapmaktan öte, kolektif bir yapılanma gibiydi. Zezeah: Krüw’de yapmaya çalıştığımız şey kendi sergimizi, kendi ulaşılabilir sanat formülümüzde, kendi müşterimize, istediğimiz yerde sunmaktı. Ayakkabıcı da sergi açtık, bir dükkanı tamamen boşaltıp pop-up sergi alanı da yaptık. Aslında sanat alanı olmayan, hiçbir galerinin söz hakkının bulunmadığı yerlerde işlerimizi gösterdik. Çok da ilgi gördü. Sanatçılar bir şekilde kendi formüllerini bulup kendi yolundan ilerleyebiliyor.
Her sanatçının karakteri ya da işine gösterdiği hassasiyet bambaşka. Bu kadar çok sanatçıyla dirsek temasında çalışırken dengeyi nasıl buluyorsunuz? Zezeah: Sanatçılar buraya geldiklerinde teknik ve sanatsal anlamda bir yönlendirme alacağını biliyor. Denge konusunda bizim de sanatçı olmamız ve karşı tarafı anlayabilmemizin etkisi var.
Moklich: Birlikte çalıştığımız insanlarla aramızda güven var. Bir sanatçı birkaç iş getirip hangisini basacağını bilemiyorsa o konuda yönlendirmede bulunuyoruz. Baskının renklerini de birçok zaman sanatçıyla beraber yapıyoruz, renk konusunda müdahalelerimiz olabiliyor. Bunların tümü küçük müdahaleler. İnsanlar fikir almaya açık bir şekilde buraya geliyor. Gelen iş özelinde sanatçısı ile oturup nasıl bir yol izleyeceğimize karar vermek zaten işin bir parçası.
Baskı dışında kalan üretimlerinizde süreç sizin için nasıl ilerliyor?
Zezeah: Gün içinde atölyede müzik hep açık ancak daha kendime özel bir alan ihtiyacı duyuyorsam kulaklık takıp müzik dinlemeyi tercih ediyorum. Bu hiç kimsenin dahil olamayacağı bir ortam yarattığı için kendi başıma kalıp daha odaklı düşünebiliyorum. Çalışmalarıma önce eskiz ile başlıyorum ancak eskiz kafamda var olan veya hayalini kurarak başladığım bir imaja dayanmıyor, ortaya attığım bir figür veya konsept işin gidişatını belirliyor ve bende sonuçta ne çıkacağını yolda öğreniyorum. Eskiz çıktıktan ve yapılacak olan iş ortaya çıktıktan sonra mürekkep ile orijinali üzerinde çalıştığım süreç benim en keyif aldığım kısım.
Moklich: Yalnız kalabildiğin ender anlarda fikirler geliyor. Yolda olmak, kulaklık takmak buna aracı, önemli olan yalnız kalabilmek. Çoğu fikir sabah erken saatlerde aklıma geliyor ve ne üreteceğimi önceden kafamda tasarlamış şekilde çalışmalarıma başlıyorum. Çoğu eskizimi hala kağıt üzerine çalışıyorum ve sonra dijital ortamda sonuçlandırıyorum.
Bireysel üretimleriniz ve atölyenin işleri arasında takviminiz nasıl şekilleniyor? Zezeah: Toplam 3 farklı sınıfa ayırabileceğimiz bir iş çeşitliliğimiz var aslında, takvimimizin büyük bir çoğunluğunu baskı kaplıyor. Kendi sanatsal çalışmalarımız ve müzik odaklı çalışmalarımız içinde belirli haftaları özel olarak kendimize ayırıyoruz.
Çizginize uygun olmadığını düşündüğünüz gruplara yaklaşımınız nasıl?
Moklich: Çoğunlukla agresif müzik için üretsek de birçok tür için grafik yaptık aslında. Bu alanda üretim yaparken bizi heyecanlandıran bir fikrimizin olması önceliğimiz. Eğer tam olarak hissedemediğimiz bir durum olursa hiç yapmamayı tercih edebiliyoruz.
Zezeah: Kendi adıma konuşacak olursam poster özelinde bilinçli olarak tarzımı değiştirdiğim ve çok da bana ait olmayan bir çizgi üzerinden ilerlediğim bir dönemim oldu. Çok daha fazla türe uyumlu olabileceğini düşündüğüm için daha az çizgili, renkli ve sempatik diyebileceğimiz ama yine karamsar kompozisyonlardan oluşan bir tarz inşa etmeye çalışmıştım. Ancak bir noktada tekrar yapmaktan hoşlandığım, detaylı ve renksiz dünyaya dönebilmek için belki daha spesifik, kendimin de tükettiği bir tür üzerinden ilerlememin doğru olacağını düşünerek çoğunlukla metal müzik odaklı çalışmaya başladım. Bu noktadan sonra teknik olarak kendimi daha rahat ilerletebildiğimi düşünüyorum. Tarz olarak daha belirgin bir müzik türüne yakın olsam da kompozisyon içeriğini değiştirerek esnek davranabiliyorum.
Üretirken hangi aşamada işinizle ilgili tatmin duyuyorsunuz? Moklich: Orada sürece kapılma gibi bir durum var. Yapmak, yani o eylem işin eğlencesi. Sonuçtan çok yaparken zevk alıyorsun. Çıkan sonuç iki gün sonra unutuluyor. Görmek bile istemiyorsun. Tasarımcı ya da sanatçıysan süreçten keyif almıyorsan bittiğindeki haz süresi çok kısa. Eylemden zevk alırsan keyif almak uzun sürüyor.
Albüm kapağı, poster, merch üreticisi olmak esasen ciddi anlamda bu ürünlerinin tüketicisi de olmak anlamına geliyor. Sizin bu konudaki fetişleriniz, toplayıcılığınız ne durumda? Moklich: Zaten poster, albüm, kitap ve dergi gibi şeyleri atölye açmadan önce de topluyorduk. Kişisel olarak çoğunlukla müzik odaklı şeyler topluyorum ama bana ilham olabilecek her türlü materyal ilgimi çekiyor. Spesifik bir ürün üzerine yoğunlaşmak yerine kendi dünyama hitap eden çok farklı türde toplayıcılık yapıyorum.
Zezeah: Hem Big Baboli’de bastığımız sanatçılardan hem de kişisel koleksiyonerliğimizden topladığımız ciddi sayıda saklı ürünümüz var. Ben yıllardır oyuncak topluyorum. Koleksiyonun dayanabileceği belli bir temel olması gerekiyor, benim toplayıcılığım da kimsenin almak istemeyeceği üzgün oyuncaklar üzerine. Seri numarası, üretim yılı veya yeriyle konunun hiçbir ilgisi yok.
Yaptığınız tüm işlerde alışılmışın dışında bir köşeyi işaret etme güdüsü var. Bu yaklaşımın belirleyicisi ne? Zezeah: Sanatçı olarak bir şeyler yapma seçeneği çok fazla. Hatta kendini bir noktada kısıtlaman gerekiyor. Aslında üniversitede teknik olarak heykel, seramik gibi birçok teknik ile üretim yapma bilgisini edindim. Yeri geldiğinde bu bilgiler dahilince teknik çözümlemeler yapabiliyor ve birçok sorunu çözebiliyorum. Ancak sanatçı olarak odaklanmak istediğim teknik kağıt üzerine mürekkep, kara kalem ve serigrafi oldu. Yapabiliyor olmak yapman gerektiği anlamına gelmiyor. Her ne kadar kağıt üzerine çalışsam dahi kağıt ile oynamak ve onu standartların dışına çıkarmak işi daha eğlenceli hale getirebiliyor. Bu yüzden zaman zaman biçim ve materyalin malzemesine alternatif fikirler üretebiliyorum. Ek olarak fantezi ürün çıkarmak her ikimizin de keyif aldığı bir şey. Zaman zaman bir kibrit veya tshirt/hoodie gibi ürünler üzerine çalışıp edisyonlu olarak sattığımız oluyor. Ne yaparsak yapalım sınırlı sayıda üretme konusunda alıcıya bir söz vermeye dikkat ediyoruz. Bunlara dikkat ederek istediğimiz kadar çemberi genişletiyoruz, deniyoruz.
Moklich: Bazı şeyler pat diye çıkmıyor. Uzun süre konuşuluyor üzerine, biraz da kendi dünyamıza uygunsa. Biz de hep alternatif medyumlarla bir şeyler üretmenin üzerine gidiyoruz.
Şarküteri de alternatif üretimlerin buluştuğu fiziksel bir mekandı. Moklich: Şarküteri 2019’da açtığımız ve sevdiğimiz ne varsa doldurduğumuz bir alandı. Birilerinin kendi zevkine göre karar verdiği bir yapı olunca karakterli bir iş çıkıyor ortaya. Galeri demeyip, “art shop” deyince belli yüklerden de kurtulmuş olduk. Zezeah: Şarküteri’yi dilediğimiz gibi yönlendirebiliyorduk. Sadece görsel sanatlarda değil müzik, film gibi alanlarda da yapmak istediklerimizi yapıyorduk. Ancak hayatta kalması için insan varlığına ihtiyaç vardı. Pandemi ve onun ne kadar süreceğine dair var olan belirsizlikle birlikte son buldu.
Pandemi sonrası için Şarküteri’ye dair bir planınız var mı? Zezeah: Aslında hareketlilikten ziyade içimize kapanıp üretme isteğimiz var. İkimizin de hayatının en sosyal olduğu dönem Şarküteri olabilir. Orası bir vitrin, hem içeride sergi yapan arkadaşımıza karşı, hem de ziyaretçilere karşı yükümlülüklerimiz vardı. Bunlar daha önce karşılaşmadığımız hislerdi. Şimdi sessiz sedasız atölyemizde çizim yapma ve gelen sanatçıların işlerini basma isteğimiz var.
Moklich: Şarküteri ile denemek istediğimiz şey her ne kadar yorucu olsa da, bizim için oldukça değerli, eğlenceli ve deneyim verici bir süreç oldu. Umut ediyoruz ki temas ettiğimiz herkes bizim kadar keyif almıştır. Ancak bundan sonrası için önceliğimiz kişisel üretimlerimiz ve alanımız dahilinde olacaktır. Zaten atölyede baskı hizmeti vererek belli bir kültürün gelişmesine katkıda bulunduğumuzu düşünüyoruz. İyi bildiğimiz işi yaparak devam edeceğiz.
Edisyon kültürünün yarınına dair yorumlarınız nasıl? Zezeah: Hem sanat hem baskı yani içinde bulunduğumuz alan zaten temel ihtiyaca yönelik bir tüketim değil, lüks. Üstelik edisyonlu işleri almak için aceleci davranmaya gerek de yok, eğer öncelik değilse sonradan da satın alınabilir. Burada kullandığımız hiçbir malzeme yerli olarak üretilmiyor ve maliyetler inanılmaz arttı. Bizim koyduğumuz fiyatlar da buna göre şekilleniyor. Edisyonlu iş satan sanatçılar olarak bizi en mutlu eden şey bir öğrencinin dahi kendi harçlığıyla, beğendiği bir baskıyı satın alabilmesi. Daha düşük bütçeler ile orijinal sanat parçaları toplamaya teşvik etmek hayalimizdi. Gidişat sebebiyle ihtiyaç duyulan sanatsal malzemelerin fiyatlarındaki artış ve işin maliyeti sebebiyle zorunlu olarak fiyat arttırmak durumuna kalmamız birçok dengeyi bozacaktır. Hem sanatçının hem bizim hem alıcının içinde olduğu dengenin ne olacağını birlikte göreceğiz.
Moklich: Şu anda esas konu zaten bu işleri toplamaya yeni başlayacak olan insanların akıbeti. Koleksiyonerlikte bir yere kadar gelmiş insanlar durumdan etkilenmeyecek ama yeni başlayacaklar zorluk çekecek. Maliyetler bizim bir şeyler toplamaya başladığımız dönemle çok farklı, şu an bu işe yeni başladığımı hayal edemiyorum. Özgün baskıya değer vermemizin sebebi toplayıcılar, koleksiyonerler için hiyerarşiyi ortadan kaldırması ve herkesin alabiliyor olması. Umuyoruz ki yeniden oluşacak tüm dengelerde de durum böyle kalır.