Çalışmaları sanat, moda ve teknoloji arasındaki sinerjileri keşfederek gelenek ve yenilik arasında bir kesişim noktasında olan ve fotoğrafçılıktan heykele, dokumadan yapay zekanın moda yaratımında yenilikçi kullanımına kadar çeşitli tekniklerin bir araya gelmesiyle karakterize edilen çağdaş sanatçı ve tasarımcı Gianluca Traina ile çalışmaları ve üretim pratiği üzerine sohbet ettik.
Gianluca Traina kimdir? Kısaca kendinden bahsedebilir misin?
1984 yılında İtalya'nın Palermo şehrinde doğmuş bir sanatçı ve tasarımcıyım. Floransa'daki Polimoda'da Moda Tasarımı okuduktan sonra Milano'daki National Chamber of Italian Fashion'dan bir burs kazandım ve Palermo Academy of Fine Arts'ta Resim bölümünden mezun oldum. Moda, sanat ve tasarımı birleştiren bir sanat yolculuğu geliştirdim. Geleneksel teknikleri yeni teknolojilerle entegre etme yeteneğimle tanınıyorum; kimlik, insan algısı ve analog-dijital dünya arasındaki etkileşim gibi temaları keşfettiğim eserler yaratıyorum.
Bize biraz moda, tasarım ve sanatı birleştiren yaratıcı sürecinden bahsedebilir misin? Seni bu disiplinlere yönelten şey ne oldu?
Yaratıcı sürecim, moda, tasarım ve sanatın birleşiminden doğan, bu dünyalar arasındaki yeni ifade biçimlerini ve bağlantıları keşfetme arzusundan kaynaklanıyor. Her proje, genellikle seyahatlerim veya çalışmalarım sırasında karşılaştığım mimariler, kültürler ve hikayelerden ilham alarak keşfetmek istediğim bir fikir veya kavramla başlıyor. Moda, soyut fikirleri günlük olarak giyilebilir ve deneyimlenebilir nesnelere dönüştürme yeteneği nedeniyle beni çekiyor. Tasarım, detaylara, işlevselliğe ve estetiğe olan ilgisiyle beni büyülerken, sanat bana kısıtlamalar olmadan derin ve kişisel kavramları ifade etme özgürlüğü sunuyor.
Bir proje üzerinde çalışırken, çizim ve fiziksel modelleme gibi geleneksel teknikleri, ileri dijital araçlarla birleştiririm. Cinema 4D gibi 3D modelleme yazılımlarını ve MidJourney, Stable Diffusion, ComfyUI ve Fooocus gibi yapay zeka araçlarını kullanarak sanal prototipler oluşturur ve sonucu görselleştiririm. Bu yaklaşım, şekilleri, dokuları ve renkleri geleneksel yöntemlerle tek başına mümkün olmayan şekillerde denememi sağlıyor. Moda tasarımı geçmişim ve sanata duyduğum tutkum, estetik açıdan hoş olmanın ötesinde bir hikaye anlatma veya duygu iletmeye olanak tanıyor. Bu disiplinlerin birleşimi, geleneksel sınırları sorgulayan ve yeni bakış açıları sunan çalışmalar yaratmamı sağlıyor. Moda, tasarım ve sanatı bana çeken şey, estetik, işlevsellik ve duygu aracılığıyla insanları birleştirme yetenekleri. Yaratıcı sürecim bu entegrasyonu yansıtır, benzersiz ve anlamlı çalışmalar yaratmak için çeşitli teknikler ve araçlar kullanır.
Yeni teknolojilerle insan vücudunun estetiği üzerine çalışırken, analog ve dijital dünyaların sınırlarını nasıl keşfediyorsun? Bu süreçte hangi araçları ve yöntemleri kullanıyorsun?
Pratiğimde, maddesizleştirme ve maddi olmama -dematerialization and immateriality- gibi kavramları keşfediyorum. Bu kavramlar, genellikle insan bedeni gibi fiziksel bir sanat nesnesinin odak noktasını değiştirerek, dijital potansiyeline yöneliyor ve hem fiziksel hem de sanal dünyada var olan eserler yaratıyorum. Başka bir temel nokta da dijital teknolojinin insanlaşmasıdır. Dijital estetik deneyimini insan unsurlarıyla zenginleştirmeye çalışıyor, analog ve dijital tekniklerin birleşimiyle dijitali dokunabilir ve duyusal hale getiriyorum. Çalışmalarım, gelenek ile yenilik arasında bir denge bulmayı hedefliyor, yeni teknolojilerin insan bedenini anlama ve algılamamızı nasıl zenginleştirebileceğini keşfediyor; hem madde hem de maddecilikten uzak olan eserler yaratıyorum.
Tasarım süreci ve çıkan ürün bazında bugüne kadar seni en çok heyecanlandıran çalışman hangisiydi?
Kesinlikle PORTRAIT 360°. Bu proje kapsamında anonim yüzleri fotoğraflıyorum ve pikselleştiriyorum. Ardından görüntüleri şeritlere ayırıp, "örgü ve çözgü"-warp and weft- adı verilen geleneksel bir dokuma tekniğiyle örüyorum. Bu süreç, görsel algıyı sorgulayan üç boyutlu büstler yaratıyor, başlangıçta iki boyutlu görüntü ile sonunda üç boyutlu yapı arasındaki belirsizlik üzerine oynuyor. Fotoğrafçılık ve dokumanın birleşimi, sadece portre sanatının geleneksel kurallarını sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda sanat ile izleyici arasında dinamik bir etkileşim yaratıyor ve izleyiciyi eseri keşfetmeye davet ediyor. PORTRAIT 360°’ın arkasındaki fikir, pikseller ve mozaik kavramlarından etkileniyor. 80'lerde büyüyen biri olarak, düşük-bit ve pikselleştirilmiş görüntülerle karakterize edilen bir dönem, görüntünün temel birimi olan pikselin doğasına olan algımı şekillendirdi. Her örülmüş şerit, dijital görüntünün temel birimi olan pikseli temsil eder ve birlikte yüzü yeni bir boyutta yeniden oluşturan karmaşık bir mozaik oluşturur. Bu yaklaşım, sadece benim kuşağımın köklerini hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda görüntünün doğasını ve temel birimlerinden nasıl oluşturulduğunu keşfeder.
Beni özellikle etkileyen bir diğer proje ise Corpo 360°. Bu çalışmada, insan vücudunu 360 derece görünümünü sağlayan panaromik görüntüleme teknolojisini kullandım. Fikir, insan bedenini aynı anda tüm açılardan görülebilir bir birim olarak temsil etmekti. Bu, her açıdan yakalanan sanal bedenlerin üç boyutlu modellemesi ile gerçekleştirildi ve ardından dijital olarak birleştirilerek bir "corpography" oluşturuldu. Sonuç, mütevazı olmayan ve cinselleştirilmemiş detaylı ve bilimsel bir insan vücudu görüntüsüdür, bedeni bir nesne olarak temsil eder. Bu proje, dijital teknolojinin olanaklarını keşfetmekle kalmaz, aynı zamanda insan vücudu temsili konusundaki geleneksel kuralları sorgulayarak, karmaşıklık ve çeşitliliği üzerine yeni bir bakış açısı sunar. PORTRAIT 360° ve Corpo 360°, analog ve dijital dünyalar arasındaki sınırları sorgulayan ve yeniden tanımlayan bir sanat vizyonumu temsil ediyor, hem madde hem de maddecilikten uzak olan eserler yaratıyor.
Sence gelecek yıllarda yapay zekanın sanat ile ilişkisini ve dijital sanat sektörünü hangi önemli trendler ve akımlar belirleyecek?
Yapay zeka ve dijital sanat arasındaki ilişki önümüzdeki yıllarda hızla evrilmeye devam edecek ve bu sektörü şekillendiren birkaç önemli trend öne çıkacak. Sanal Gerçeklik (VR) ve Artırılmış Gerçeklik (AR) teknolojileri giderek daha erişilebilir ve güçlü hale geliyor, sanatçılara gerçek ve dijital dünyalar arasındaki sınırları bulanıklaştıran etkileyici ortamlar yaratma imkanı tanıyor. İzleyiciler, sanat eserleriyle yeni ve ilgi çekici şekillerde etkileşime girebilir, sanatsal anlatıyı etkileyen ve şekillendiren aktif katılımcılar haline gelirler. Bu trendin büyümesi ve AR ve VR'yi kullanan benzersiz deneyimler sunan sanat enstalasyonları ve performanslarının artması bekleniyor.
"Yapay zeka, sanatın yaratılma şeklini devrim niteliğinde değiştiriyor. Sanatçılar benzersiz kompozisyonlar ve karmaşık desenler oluşturmak için AI algoritmalarını kullanıyor. Bu araçlar, yaratıcı süreci hızlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni bakış açıları ve deney olanakları sunuyor."
AI ve AR'nin birleşmesi, yeni bir sanatsal sınırı temsil ediyor. Bu entegrasyon, sanat eserlerinin izleyici etkileşimlerine, çevresel ipuçlarına veya duygusal tepkilere göre uyum sağlayabileceği gerçek zamanlı interaktif deneyimlerin yaratılmasına olanak tanıyor. Bu füzyon, insanların sanatı deneyimleme ve onunla etkileşime geçme şeklini yeniden tanımlama potansiyeline sahip, kişiselleştirilmiş ve çok duyusal karşılaşmalar sunuyor.
Dijital sanatın geleceği, teknolojik yenilikler tarafından derinden etkilenecek, yapay zeka ve etkileyici teknolojiler bu dönüşümü yönlendirecek. Ancak, bu gelişmelerin etik ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılması, sanatın kapsayıcı, şeffaf ve bireylerin haklarına ve onuruna saygılı kalmasını sağlamak için kritik öneme sahip.
Çalışmalarının arkasındaki ilham kaynaklarından biraz bahsedebilir misin? Bu alanda ya da farklı disiplinlerde merakla takip ettiğin isimler kimler?
Çalışmalarımın ilham kaynakları, genellikle kişisel deneyimlerin, kültürel etkilerin ve teknolojik yeniliklerin bir kombinasyonundan geliyor. Sanatsal yaklaşımım, moda tasarımı, resim ve heykel alanlarındaki eğitimime derinden kök salmış olup, yapay zeka ve artırılmış gerçeklik gibi yeni teknolojilerin sunduğu olanakları kucaklayacak şekilde evrildi. Benimle benzer kesişimleri araştıran birçok tanınmış sanatçı ve çağdaş hareketlerin çalışmalarını ilgiyle takip ediyorum.
Orlan ve Stelarc: Her ikisi de teknolojik beden sanatının öncüleridir. Orlan, kimlik ve ötekilik temalarını keşfetmek için bedenini bir araç olarak kullanırken, Stelarc protezler ve teknoloji aracılığıyla insan bedeninin sınırlarını zorluyor. Onların çalışmaları, insan bedenini teknolojik yenilikler için bir tuval olarak düşünmemi sağlıyor.
Anthony Gormley: Onun heykel yaklaşımı ve insan bedeninin temsili, sanatı, insan deneyimini mekân ve çevreyle ilişkili olarak keşfetme aracı olarak görme biçimimi etkiledi.
Clement Valla: "Surface Proxy" serisi beni derinden etkiledi. Valla, materyal ve materyal olmayan arasındaki ilişkileri keşfederek, kendi temsilinde sarılı nesneler yaratmak için teknolojiyi kullanıyor. Bu yaklaşım, dijital teknoloji ile geleneksel zanaatın birleşimine olan ilgimi yansıtıyor.
Mario Klingemann ve Ian Cheng: Jeneratif sanat ve yapay zekanın sanattaki uygulamaları konusundaki gelişmeleri büyük bir ilgiyle takip ediyorum. Klingemann ve Cheng gibi sanatçılar, algoritmalar ve yapay zeka kullanarak yeni yaratıcılık sınırlarını keşfederek, geleneksel sanat kurallarını zorlayan benzersiz perspektifler sunuyor.
Bu sanatçılar ve çağdaş hareketler, sanat ve teknolojiyi birleştirme yolundaki çalışmalarımı derinden etkiliyor ve yönlendiriyor.
Gelecek için heyecanlı mısın, planlarında neler var?
Gelecek hakkında son derece heyecanlıyım ve birkaç projeyi hayata geçirmeyi planlıyorum. En yeni projelerimden biri olan "subCORPI", insan bedeninin istemsiz hareketlerini ve impulslarını sensörler aracılığıyla yakalayarak, bunları kodlar aracılığıyla görsel ve somut ifadelere dönüştürüyor. Bu yöntem, beden ve teknoloji arasındaki ilişkiyi keşfetmekle kalmayıp, bireyin istemsiz bir sanatçı haline gelmesini sağlayarak, sanatın kendiliğinden ve benzersiz yaratımını mümkün kılıyor. Yaratıcılık ve sanatçı kavramlarını yeniden tanımlayarak, mülkiyetin belirsizliğini takdir ediyorum.
Teknolojik ilerlemeleri zorunluluk nedeniyle değil, tutkum nedeniyle takip ediyorum. 80'lerde doğmuş olmama rağmen, beş yaşında MS-DOS işletim sistemine sahip bir bilgisayarım vardı. Çağdaş dünyanın dijital versiyonu her zaman benim bir parçam olmuştur. Bu, yeni teknolojileri sürekli keşfetme ve bunları yaratıcı sürecime entegre etme arzusunu tetikliyor. Teknolojiyle iç içe geçmiş bir çocukluk, vizyonumu ve sanat yaklaşımımı şekillendirdi, dijital araçları kullanarak kendimi ifade etmeyi doğal bir yol haline getirdi.
Sanal gerçeklik, izleyicilerin tamamen yeni dünyalara dalmasını, sanat eserlerini keşfetmesini ve yenilikçi yollarla etkileşime girmesini sağlayarak algı ve sanatsal deneyim sınırlarını zorlamama olanak tanıyor. Bu teknoloji, yeni yaratım modları sunarak sanatsal deneyimi ve algıyı genişletmeme imkan tanıyor. Yakında VR kullanarak fiziksel nesneler yaratmayı, aynı anda birden fazla konumda ve paylaşılan bir şekilde çalışmayı mümkün kılacak yöntemlerin ve süreçlerin gelişeceğini hayal ediyorum. Bu, dijital ve fiziksel dünyaları birleştiren önemli bir adımı temsil ediyor. Geçmişte teknolojik araçların makine olarak algılanması nedeniyle dijital sanatsal ifade küçümsenmiş olsa da, VR'da her fiziksel hareketim bir dijital eyleme karşılık gelir ve somut bir sonuç üretir. Bu, bir sanatçı için dokunuşlarını kişiselleştirme ve eserlerine imza atma anlamına gelir, neredeyse Piero Manzoni gibi.
Eserin otantikliğini yaratım sürecinde ve eserin icra edilmesi ya da en azından dokunulması eyleminde bulmak, sanatı teknik yeniden üretilebilirliğine açar; çünkü eylemler kaydedilip tekrar üretilebilir. VR'da yaratıcı sürecin belgelenmesi ve çoğaltılması olasılığı, eserin her yinelemesinin sanatçının izini taşımasını sağlar, böylece teknik yeniden üretim yoluyla bile özgünlük ve benzersizlik korunur. Bu teknik yeniden üretilebilirlik kavramı, sanatçı ile izleyici arasındaki diyaloğu daha da zenginleştirir, sanatın daha geniş bir şekilde yayılmasına ve erişilebilirliğine olanak tanır.
Amacım, sanatçı, tasarımcı veya yaratıcı gibi tanımlamalara takılmadan, sınırların ötesine geçmeye devam etmek. Bu alanların insan olarak anlayışımızı nasıl zenginleştirebileceğini ve sanat ile nesneleri nasıl algıladığımızı keşfetmek, derin ve erişilebilir deneyimler sunmak istiyorum. Sanal gerçeklik ve yapay zeka gibi teknolojileri entegre ederek, sadece şaşırtan ve ilham veren değil, aynı zamanda çağdaş dünyada sanat ve yaratıcılığın geleceği hakkında bir diyalog başlatan eserler yaratmayı umuyorum.