Dans ve hareket psikoterapisti ve performans sanatçısı Ekin Bernay ile beden, hareket ve iyileşme üzerine ilham veren bir sohbet için bir araya geldik.
Röportaj: Yağız Genç
Yağız Genç: Bugün daha önce bu programda konuşulmamış şeyleri konuşacağız. Dans, hareket, performans sanatı, hareket yönetimi, psikoterapi gibi çok fazla alanda çalışıyorsun. Bunların hepsinin odağında tabii ki insan bedeni ve insan bedeninin hareketi var. O yüzden ilk olarak şuradan başlayalım istiyorum. Sen kendi bedeninin hareket kabiliyetinden ilk etkilendiğin anıyı hatırlıyor musun?
Ekin Bernay: Evet, hatırlıyorum. Çok doğru bir şey söyledin. Ben kendimi anlatırken hep “bunu, bunu, bunu yapıyorum” diyorum ama aslında hepsi bedenle ilgili, hareketle ilgili diye kendimde böyle bir özet geçerim. O yüzden çok mutlu oldum bu cümlene. Bunu başkasından duymak çok güzel bir şey yani.
Küçükken zaten hep o dans eden çocuk vardır, yani o elinde pomponlar, Yonca Evcimik çıkar sen dans edersin, ne görürsen onu taklit edersin. Aslında birçok çocukta olan bir şeydi etrafımda. Bir dans okulu açılmıştı. Samsun'da büyüdüm, ilkokul beşe kadar Samsun'daydım. Ömür Hoca geldi. TAP Sanat diye bir okul açtı. O okula gittim, o dans okulunda bale öğreniyoruz. Orada ortalamayım ama sonra Ankara'ya beşinci sınıfta geldim. Bir caz hocam vardı, Tunç Hoca. Çok fazla şey öğrendim ondan.
Çocuk balesinde o bize bir “cats” müzikali yaptırdı ve bir kedi oldum ben. Kedi olduğumda aslında insan dışında ilk defa öyle öğrenilmiş bir hareket içerisine girdiğimde bir şey benim kafamda böyle “click” etti ve kedi olmayı inanılmaz sevdim. O zamandan hala videom var, size daha sonra gösterebilirim. On yaşındaki halim ve o kıvraklık, o boyun hareketleri, o eli tutuşu, hani biz elimizi hiç öyle tutmuyoruz, onlardan çok etkilenmiştim. İlk müzikalde insan bedeninden çıkıp bilinçli olarak bir kedi bedenine girmek benim için çok kilit bir şeydi. Yani ne oluyor burada dedirten bir şeydi.
Yağız Genç: Kedilerin öyle etkilediği çok sanat alanı var galiba. Sırf o müzikalin kendisi bile çok kişiye dokunmuştur.
Ekin Bernay: Favori müzikalim “cats” zaten benim. Yani bence çok başarılı. Çok müzikalci de değilim aslında yani zaman içerisinde biraz duygusal olarak müzikal dünyasından uzaklaştım. Ama “cats” canlı gözlerle de izlemiştim, hareket olarak da çok doğru bir yerden bakıyor. Müziği de öyle, anlatılan hikaye, bizim zaten toplumsal olarak hassas noktamız olduğu için kediler belki de oradan da böyle bir yerden yakalıyor.
Yağız Genç: Bence de öyle bir bağlantı da kesinlikle var. Müzikal dedik, bu aralar tiyatroyla da çok yakınsın aslında. Çok güzel bir oyunda hareket yönetimi rolünü üstleniyorsun. Orada neler yapıyorsun, bu ne demek oluyor aslında birazcık onu da merak ediyorum.
Ekin Bernay: Benim için bir ilk aslında. Tiyatro için böyle bir hareket tasarımına, oradaki hareket yönetiminin alanına bakmak. Birçok şey öğrendim. Ben tabii biraz deneysel, giriş, çıkışlar ve oradaki konumlanma… Bir de bu normal bir mekanda yapılmayan bir oyun, bir alan içerisinde, Balat’ta. Biraz sıra dışı bir şey aslında o anlamda, interaktif bir hissi var. O alana yerleşmekle ilgili birçok şeye baktık ama onun dışında ben şöyle bir yaklaşım denedim. Karakterle birlikte stüdyoya giriyoruz ve o kişi olarak o bedende onu bazı anılara götürüyorum, ilk doğum anına, bir ikiz karakter bunlar.
Aynı kişi, ikizler, onun bir o olarak anne rahminde meditatif hareket doğaçlaması seansı gibi. O zaman anne karnı sesleri açıyorum, onun içerisine girmiş oluyor ya da oradan alıp başka bir anıya çıkarıp götürüyorum. Böyle böyle hareket ve beden üzerinden aslında olmayan anıları inşa edip sonra o anılardan oyuncunun beslenmesi için bir alan açmak gibi bir deneysel bir şey yapıyorum. Yani belki bunun örnekleri vardır tabii bilmiyorum. Ben biraz ellerimle hislerimle şu an bulduğum için bunu. Dans terapisinden ödünç aldığım şeyler var burada, o harekete o bakış açısı. Stüdyo alanında ödünç aldığım şeyler var ama çok ilginç oldu. Mesela bir çift var. O çiftin ilk dansını onlara yaptırdım ve şu an ilişki kötü bir yerde, çok da detay vermeyeyim ama ilişkisi kötü bir yerde olan bir çift. Çok karışık ilişkileri, katman katman bir ilişkileri var. Ama ilk dans olunca anılarında başka bir katman geldi yani, oyuncu için de ilginç. Bu alanda daha farklı şeyler denemek isterim ama böyle derinden ve deneysel bir yerden de bir şeyler denemeye çalıştığım güzel bir çalışma oluyor.
Yağız Genç: Süper, şey mesela etkileyici ben onu bilmiyordum. Aslında sen tiyatro oyununun metni içinde, senaryosu içinde yeni anıları oluşturup, çünkü hareketi aslında yönlendirecek şeyler için daha derinlikli hislere ihtiyaç var, orada yazılmamış ya da yazılmış ama satır arasından çıkarılması gereken, sen onları çıkarıp harekete dönüştürüyorsun aslında. Bir anlamda senaryoyu böyle derinleştirmiş bir boyut arttırmış oluyorsun.
Ekin Bernay: Evet, aslında bir de şöyle yani hem tamam bir oyuncu geçmiş şeyini yazar ya hani bir pratiği olur, işte bu bunu yaşamıştır bir böyle bir “backstory” yazarlar. Burada beden işin içerisine girdiğinde bedensel bir hafıza ortaya çıkıyor. Mesela bir tane şey sordum, o doğaçlamaların bir tanesinin içerisinde, bedeninde yara var mı bu karakterin. Yani onu o kişinin ismiyle söylüyorum. Mesela Ekin, kırılmış bir kemiğin var mı? Bir yer belirledi kendisine, bu köprücük kemiğini tuttu. Cevap vermiyor ama bedensel olarak bana cevap veriyor. Oyunda görüyorum ara sıra oraya dokunduğunu. Çünkü olmayan bir beden hafızası yarattık, çok ilginç oldu ve daha derine gidebileceğimiz bir şey bence yani, böyle çalışmak bana da ilginç geldi.
Yağız Genç: Gerçekten çok merak uyandırıcı. Yani izlemiş olsam da tekrar o gözle izlemek isterdim. Şu an ilk kez izleyeceğim için çok açık bir algıyla izleyeceğim; o yüzden çok mutluyum şu an bunları böyle dinledikten sonra gideceğim için. Şeyi merak ediyorum bir de, daha böyle güncel bir taraftan girdiğimiz için aslında senin performansı yapan kişilerle birlikte kurduğun bir dünyadan bahsettik ama senin bireysel olarak, yani kendi bedenine dansı, performans sanatını birleştirdiğin taraftan bu koreografi gibi hareket yönetimi gibi alanlara geçişin ve oradaki aslında üretimini farklı bedenlere yansıtman nasıl oldu?
Ekin Bernay: Benim hikayemde örgüler ve giriş çıkışlar çok fazla var. Bazen yolumu kaybettiğim zamanlar da oluyor. Bir de az önce yine söyledim, kendim yine tekrar diyor olacağım, el yordamıyla hani bir şeyleri bulmak meselesi de var. Yani hep arayışım da devam ettiği için sürekli. Çok hızlı özetlemek gerekirse, çünkü karışık ve çok yıllar boyunca oldu. İlk önce bu bahsettiğim işte o kedi anısı ve dansla başladım. Dans ediyorum lisede, hafta sonu lisede, üniversitede o dans kursundaki çocuğum. Konservatuarlı değilim ben. Hep dans kursuna gidiyorum, geliyorum. Öğretmenlerim çok iyi öğretmenlerdi, onların asistanları oldum. Üniversitede hafta sonları Kayseri'de ilk derslerimi vermek için hafta sonu otobüse atlıyorum Kayseri'de ders veriyorum, geri geliyorum. Küçükken yani hep çalışarak da hep bir yandan yaşıyorum. O arada böyle bez bebeklere takmıştım. Kayseri otobüsünde kapüşonlu bez bebek yapıyorum falan. Yine beden aslında. Bebek de o bebek bedeni yani bir arayış var hep. Bir kendi kendini keşfetmeye çalışan o genç yani.
Sonra İletişim ve Tasarım bölümünü okudum ben Bilkent Üniversitesi’nde. Orada film tanıdım. Kamera arkası nasıl olur? İşte bazı oyunculuk deneyimleri. O dünyayı yaratmak nasıl olur? Aynı zamanda orada enstalasyonlar… Geniş bir böyle sanat ve tasarım algısı verdi. Onun da bence işlerimde bir dokunuşu var. Sonra dansı hala böyle hep bir yandan götürüyorum. Paralel götürüyorum. Yine üniversitede Nike'ın bir yarışmasını kazandım. Bizi LA'ya götürüyorlardı. Türkiye kazananı benim. İşte 4-5 ülkeden başka insanlar geliyor. Los Angeles'ta bir hafta. İşte o zaman Madonna'nın o zamanki hocasıyla tanışıyoruz. Bütün okullara gidiyoruz falan. Dans algım değişti. Döndükten sonra da Nike benimle sporcu olarak çalışmak istedi. Onların 2006-2007 senelerinde birkaç kampanyalarını globalde yaptım. Bu sefer gidiyorsun. En iyi dansçıların olduğu bir ortamdasın. Ben o kadar iyi bir dansçı olduğum için değil ama bir şekilde her şey yerli yerine oturdu ve o dünya'yı görmem gerekiyormuş benim. O dünyayı gördüm. Ama bu sefer moda dünyasını görünce bir yüksek lisans yapacağım. Şey üstüne yaptım, Tasarım Yönetimi modada. Londra'ya gittim bu arada. İşte 14 sene sonra Londra'da tasarım yönetimi ve işte bu işler bir taraftan moda işin içine girince modada da işte ne yapıyorum orada, herkes marka ve bir şeylerle ilgilenirken ben arşivden defile izliyorum. Çünkü McQueen defileleri ona taktım. İnanılmaz defileler. Orada da hep performans; ben hep ne yapıp nereye girersem aslında yapmak istediğim şey beden ve hareket ama ona cesaret etmek ve ben sadece bunu yapıyorum demek işte bir altın bileziğin olsun. Bu işle hani dansla nasıl bir kariyer olur? Direnci var. Belki ailede beni korumak için öyle şeyler oldu. Öyle bir savaş oldu. 2013'te danstan uzaklaştığım bir sene oldu. O sene benim çok büyük bir ciddi bir depresyonum. İşte çok ciddi kilo aldım. Bedenden koptum. Kendimi bayağı kaybettiğim bir sene yaşadım. Ailemizdeki bazı şeyler de vardı paralel yaşadığımız. Orada anladım ki yani benim aslında hayatta kalma biçimim buymuş. Yani ben hareketten kopunca yaşayamayacak bir hale geldim. O yüzden onu tekrar hayatıma sokmalıyım. Nasıl olacak? Dans terapisini öğrendim ve ikinci yüksek lisansımı dans ve hareket psikoterapisi üstüne yaptım. Bunun üstüne de baktım ki dans da benim için yeterli değil. Çünkü hareketin anlamını tekrar keşfediyorsun dans terapisi sürecinde. Performans sanatı sonra devreye girdi. Yani kendimi ifade ettim. Ben sanatçı olarak neredeyim? Yani sadece klinik mi çalışacağım?
Benim içimdeki hareket etmek isteyen insan ne yapacak? 2016 gibi Simge'yle birlikte Perform İstanbul. Ben bir şey kuracağım. Birlikte yapalım mı? İlk sanatçım olur musun? Ben kendime alan bulamıyorum. O sanatçı arıyor. Ben yardımcı birisini arıyorum. Bana böyle bu dünyada kapılar açabilecek. Ondan beri de işte performans sanatı. Koreografi ise zaten bütün bu işlerin içerisinde hep böyle alttan yapabileceğim ve böyle cebimde olan bir şeydi. Son senelerde de hep ilk koreografi 18 yaşında yapmıştım zaten. Sahneye koymuştum bir şey ama aralarda gir çık gir çık yaptığım bir şeydi. Şimdi iki senedir Afife Jale'yi de açıyoruz. Burada Türkiye'de çalıştığım çok sevdiğim bir dansçı kolektifi var. Hep içerisinden projeye göre birilerini çektiğim. Çok yetenekli insanlar. Onlarla birlikte proje bazlı alıyorum işte giriyoruz, projeyi üretiyoruz falan. Böyle bir yandan da koreografik işler devam ediyor ve bazen de hiç beklenmedik sonuçları olabiliyor. Bu yeni yaptığımız dans bursu gibi. Şimdi bir sürü genci yurt dışına yollayacağız bu sayede.
Yağız Genç: Çok iyi anlattın. Çok da güzel açılmış ve içinde de böyle seni şu an ilgilendiğin alanlara yönlendiren deneyimler var tabii ki çok fazla. Belki bazıları tesadüfi gibi görülen ama hepsi aslında bence olması gerektiği şekilde ilerlemiş. Çok güzel bir hikaye yani. Bence iyi ki böyle uzun anlattın. Hikayesini merak ettiğim bir projen var. Tate'in davetiyle katıldığın “Resilient Responses” projesi. Biz bunun çıktısını sonradan İstanbul'da “We Belong” sergisinde görebildik ve çok etkilendik gerçekten. O yüzden onu merak ediyorum. Nasıl gelişti Tate'le iletişimin ve sonra projenin ortaya çıkışı?
Ekin Bernay: Tanks açıldığında, performans için böyle bir alan açılıyor. Ben Tate'e, zaten 14 sene Londra'da yaşadım, böyle tapınak gibi sürekli gidiyorsun zaten. Tanks'ı açtıklarında gidip ben orada, ben burada bir şey yapacağım. Böyle bir manifestasyon, çok ciddi bir şekilde. Oraya çok yoğun bir şey hissediyordum yani. Alan çok güzel çünkü. Sonra pandemi oldu, her şey kapandı. Ben de bir okulda çalışıyorum dans terapisti olarak. O süreçte de zaten pandemide bir dans terapisti olarak çalışmak da çok sert bir süreçti. Zor bir süreç. Çocuklar çok zorlandılar falan. İşte bir hafta okul var, okul yok falan. Sonra bu tarafa da, klinik tarafa ağırlık verince sanat tarafı zor ilerliyor. Yani ben 8-9 sene yoğun klinik çalıştım. Burada hep böyle bir şey istiyorum ama tam olamıyor falan. Bir gün Instagram'dan bir mesaj geldi. “Biz size sana sürekli mailler atıyoruz ve mailine kesinlikle ulaşamıyoruz. Ama son bir de buradan deneyeyim istedim.” Diye Tate'den bir küratör. Yani ben hani kaçıracaktım neredeyse. Son umutla bana Instagram'dan yazmış. Hiç yani kullanmadığım bir maile bir sürü mailler gelmiş bana haftalar boyunca. Benden istedikleri şey şuydu aslında. Ben Days Beauty için bir tane böyle terapatik bir hareket videosu çekmiştim. Onlar o videoyu görüyorlar ve böyle bir zamanda insanların buna ihtiyacı var. Bruce Nauman sergisine paralel bir iş yapacağız. Sen de bunun içerisinde bir dans terapisti olarak var olur musun? Böyle bir video yapar mısın? Böyle bir video işi istediler. O, sizin o gördüğünüzün ikinci şeyi aslında. İki tane benim şeyim var Tate için yaptığım aynı dönemde. İnsanların uygulamaları evde benimle hareket edebilecekleri bir şey. Ama aynı zamanda da üç sanatçı olarak bizi çağırıyorlar. Diğer iki sanatçıyla benim de başka bir videom olacaktı. Bruce Nauman'a sergi, insanlar gezemedikleri için biz nasıl insanlara bu sergideymiş gibi hissettirebiliriz? Davet bu. Onun başını ve sonunu sen yap. Hani benimle açıp benimle kapatmak istiyorlar. Böyle bir terapitik bir yaklaşımla. Aslında ben onu biraz evrilttim orada. Yani bunu kelimelerle değil bunu böyle anlatmamız lazım diye. O parantez bir iş benim o paraşüt işi. Intro, outro benim gözümde. Ve bunu en doğru bu olur diye böyle bir imaj canlandı.
Nauman'ın sergisinde gördüğüm bir metin var. Bir cümleden kelimeler çıkararak yaptığı. "Now I'm Moving Waves" diye benim o yaptığım şey. İşte "Now Waves, Now I Move" diye böyle bazı tekrar eden şeyler var. O Bruce Nauman'ın dokunması. İşte o pandemideki bizim halimiz o havada asılı kalma hali. Ve böyle olunca atölyeyi de, ikinci videoyu da şeye çevirdim. Yani bu performans işini benim bedenim nasıl deneyimliyor hissini parçalara bölsem ve izleyici evde bunu benimle birlikte deneyimlese ne kadar kendime yaklaştırabilirim? O öyle bir şey. Aslında onun yapı taşlarını oluşturan o hislere insanları yakınlaştırmak istedim. İşte ip mesela var. Benim paraşüte asılma hissi. O öbür videodaysa kendini iple bağlayabiliyorsun. Yok rüzgarı hisset dışarıya çıkamıyoruz. Yani çok üzerine acayip çalıştım. Çok katmanlı. Ve işte az önce bahsettiğim o belki iletişim tasarım geçmişinden de dolayı. Yani kamerayı, her şeyi çok düşünülmüş böyle çok detaylıca yaptığım bir işti.
En büyülü şey tabii, Tate kapalı iken ben Tate'deydim. Yani pandemi var, müzelere gidemiyoruz. Sanatsever insanlar için ne kadar zor bir şeydi bunu hatırlarsınız. Yani müze, galeri görememek o dönemde. Performans yapamıyoruz ve Tate'de bir tek güvenlik görevlileri ve beş kişi falan biz içerideyiz. O böyle anlatamayacağım, paha biçilmez bir şey. Bir “access” böyle. Hani en kutsal bulduğun yere giriyorsun. Kendini zor ve uzak hissettiğin zamanda. Böyle orada büyülü bir şey hissediyorum. O süreç benim için çok hediye gibi bir şeydi bence bana. Ve sonra kariyerimi de çok değiştirdi. Yön değiştirdi benim için yani.
Yağız Genç: Yani bu pandemi dönemini yaşamış olmak sanıyorum bizim kuşağımızda özellikle yaratıcı işler yapan herkesin böyle ya güzel imkanlar bir şekilde farklı şeylere kendini zorlayarak oraya adapte olmak durumunda kalarak ortaya çıkardığı yeni üretimlerle imkan tanıdı. Hem de böyle çeşitli kırılımlar yarattı. Bunu yaşamış olmak yani sağlıklı atlatarak yaşamış olmak bence güzel bir fırsat oldu bizim jenerasyon için. Gerçekten çok güzel bir proje çünkü böyle bir denk gelişi harika. Yani buradan çok küçük bir kıssadan hisse olursa, Instagram'dan yazın.
Ekin Bernay: Bana ulaşmak istiyorsanız en iyi yöntem Instagram ya da bir sanatçıya. Yani bir de şeyi de görüyorsun. Yani beklemediğim bir şey mesela dans terapisi olmasa Tate olmayacak onu görüyorsun. Çünkü ben dans terapisi olduğu için o "Days Beauty" videosunu yaptım. Ve bir sanatçı olarak değil bir dans terapisti olarak o kapı bana açıldı. Dans terapisti olarak girdiğin kapıdan performans sanatı için en olabilecek şey hani en güçlü yerden çıkıyorsun. O yüzden bu dedin ya en başında sen de farklı şeyleri böyle bir sürü ipi aynı anda tutup böyle bir tutam yapmak böyle o çekiştirme hissi.
Yağız Genç: Paraşüt.
Ekin Bernay: Evet aynen paraşüt, o paraşüt hissi. O çok benim hikayemde faydalandığım bir şey.
Yağız Genç: O iplerin nerede birleştiğini biliyorsan ve o seni heyecanlandırıyorsa ki seninki burada beden ve hareketi. O ipleri çoğaltmak dediğin gibi çok güzel yollar açabiliyor.
Ekin Bernay: Evet birazcık çoğaltmak deyince böyle şey bir yerime dokunuyor. Yani daha o kadar fazla yapmak istediğim şey var ki ama bazen hayat ve gerçeklikteki o duygular, deneyimler, insan ilişkileri, aile, sağlık… Yani o kadar faktör işin içerisine girebiliyor ki bazen kaybolmuş bir his oluyor. Yani gerçek hayatla sanatçı hayatı sanki iki farklı şey ve ikisi bazen üst üste oturmuyor. Bazen ise oradan çok güçlü besleniyorsun. Ama böyle imkanın olsa, günde 50 saat olsa ben daha ne kadar fazla şey yapmak isterim. Bazen içimde bir yetersizlik hissi oluyor. Daha iyi olabilirim, daha disiplinli olabilirim, daha çalışkan olabilirim, daha meraklı olabilirim gibi. Kendime sert eleştirilerim var.
Yağız Genç: O çok fazla yaratıcıda var bu arada. Biz çok yakın zamanda OFFF Barcelona'dan geldik. Orada medya partneriydik ve konuşma yapan, çeşitli sunumlar yapan pek çok isim farklı farklı alanlardan hep ortak noktaları bu. Bu hissi yaşıyorlar, yetersizlik hissini. Yapmak istedikleri çok şey var ve hani yaptıkları şeyin aslında gösterdikleri eforun çoğu bu yetersizlik hissiyle baş etmek üzerine. O yüzden orada böyle bir mesela şey oldu. Bununla ilgili hatta bir film de yapmıştı bir ekip. Onu izleyince herkes böyle bir rahatladı ve kucaklaştı. En azından hani yalnız değilim hissiyle bir güzel rahatladı. O yüzden onu sana da yansıtmak istedim.
Şimdi ilk ben seni tanıtırken de aslında söyledim. Şimdi konuşmamızın içinde de geçti. İşte klinik dedik, terapi dedik. Senin uzun zamandır ilgilendiğin, artık uzmanlaştığın bir alan dans ve hareket psikoterapisi. Bu alan neyi kapsıyor, nedir ve senin hayattan nasıl girdi?
Ekin Bernay: Benim bu hep böyle hareketle ilgili bir şey yapmak istiyorum, tam geçiş dönemim aslında. Tekrar dans mı okusam, okumadım çünkü. Nereye gidecek, hayatım nereye evrilecek? Arayışım içerisinde öğrendiğim bir bölüm. Böyle bir bölüm var. Roehampton Üniversitesi'nde. İşte Goldsmiths'de de var. Ben Roehampton'u seçtim. Yüksek lisans yapılabiliyor. Yapılması gerek. Yani bu işi yapmak için bunun yüksek lisansını yapacaksın. Uzun süre klinik deneyimin olacak. Kendin terapiye gideceksin. Belli böyle koşulları olan bir yapı içersinde uygulanması gereken sanat terapileri şemsiyesi altında aslında. Yani sanat, drama terapi, dans terapisi, oyun terapisi, müzik terapisi. Bunların hepsi böyle sanat psikoterapileri çerçevesi içerisinde. İlk bunu duydum. Ben bunu yapamam. Ben sanatçıyım. Bu bana uygun değil. Ama merak ediyorum. Bir yaz okulu vardı beş günlük. Yaz okuluna gittim Roehampton'da. Ve böyle şey. Stüdyoya giriyorum, bir gün geçiriyoruz. Ben her gün ağlayarak çıkıyorum. Giriyorum, ertesi gün oluyor. Böyle bir şey böyle bir boşalma oluyor. Vücudumda bir dönüşüm oluyor. Hissediyorum. Farklı bir şey var burada. Ve ben hiç hareketi böyle bilmiyordum. Çünkü o süreçte yaptığımız şeyler böyle stüdyoya giriyorsun mesela, çok ilginç doğaçlamalar var. İnsanların stüdyo içerisindeki konumları üzerine bir şeyler konuşuyoruz. Beden, anatomi konuşuluyor. Duruş konuşuluyor. Gelişim evreleri konuşuluyor. Ve hepsi bir yerde bunu insanı anlamak için bir araç olarak kullanılacak. Tabii ki böyle beynim içerisinde havai fişekler patladı falan. Ne oluyor yani?
Bu beş günden sonra bize şey dediler, yüksek lisansa isterseniz katılabilirsiniz. Ben o güne kadar bütün bu yıllarda çalıştığım her şeyi, bütün birikimi bir böyle ayırdığım bir şey vardı geleceğim için diye. Onu olduğu gibi böyle dans terapisine yatırıp bu yüksek lisansı yapmaya karar verdim. Yaptıktan sonra da klinik çalıştım. Bu şöyle. Aslında insan bedenini ve insan ilişkisini anlamak için kelimelerle değil de kelimelerin ötesinde o buluştuğumuz yeri inceleyen bir yapıda bir yaklaşım. Bazen müzik kullanabilirsin bazen hiç kullanmıyorsun.
Her tür insanla çalışabilirsin, uzmanlaşmak istediğin alan o artık yaptığın stajlar ve ondan sonra kendini yönlendirmek istediğin şeyle ilgili. Ben şizofreni ağırlıklı çalıştım sekiz sene. Hep şizofreni gruplarım oldu ve otizm çalıştım. Otizmde de çocuklarla çalıştım. Şizofrenide de yetişkinlerle çalıştım. Otizmde bazen kelimeleri kullanamayan çocuklarla çalıştığım durumlar oldu. Mesela orada niye hareketin ve bedenin öğretici olduğunu hani anlayabiliriz daha net bir şekilde. Öbür gruplarımdaysa hosteller var benim Londra'da gidiyorsun bir evde ortak paylaşım alanları oluyor, onların haftalık grup terapilerini benimle birlikte yapıyorduk. Bazen gruplar çok büyük oluyordu. Aslında 8-10'u çok geçmemek lazım ama oraların yapısı gereği böyle bir esneklik gösterebiliyordu. Bir süpervizörün olması gerekiyor. Sen orada yaptığın o klinik çalışmada senin de danışabileceğin doğru çerçevede mi çalışıyorum, hep onu ileri geri konuştuğunun birisi olması gerekiyor. Yani diğer psikoterapi yaklaşımları gibi bir çerçevesi var aslında. Ben son bir senedir klinik çalışmayı durdurdum. O yüzden Türkiye'de bunu yapmadım, uygulamadım. Buraya bunu çevirmek için yapmam gereken bazı şeyler var. Ve sanatla birlikte olduğunda bunun bir düzeni var yapmam gereken. O düzene şu an o zamanı veremeyeceğimi bildiğim için yani o haftalıksa, haftada bir olacak. Ona bir zaman ayıracaksın ve belli sözleşmeler yapacaksın çalıştığın insanlarla. İleride tekrar hayatımda böyle hani ben klinik olarak bu işi yapıyorum diye tutabileceğim ama benim hayattaki yaklaşımımı değiştirdi. İnsanlara karşı yargısızlığı öğretiyor sana bir şekilde aslında. O önyargılarımızın... Çünkü herkesin bir sebebi var davranış şekillerinin. O bakış açısını öğrendiğin zaman daha yargısız bir insan oluyorsun. Bunu başka terapiye eğitim alan insanlarla da konuştuğumda onlarda da benzer şeyler uyanmaları olmuş. Hep böyle beni daha yumuşak bir insan yaptı bence. Daha kapsayıcı yaptı ve şeye de bakış açımı değiştirdi. Yani dansa ve sanata ve harekete olan ve bedene olan bakış açımı şey olarak değiştirdi.
Burada aslında biz iyileşme üzerine bir şeye yoğunlaşırsak çok daha büyük bir potansiyeli var sanatın. Bence sanat şu an olması gereken yerden uzaklaşmış, çok yüzeyde sanat şu an. Oysa derinde ve daha kapsayıcı bir şekilde biz buna yoğunlaşırsak gerçekten dünyaları değiştirebiliriz. Yani ben hiç beklemediğim insanlarla öyle danslar yaptım ki ve bazen çok küçük bir hareket. Yani aylarca çalışıyorsun ve bir insanın sadece sana bir yandan böyle bir bakıp bir parmak hareketi bütün bir grup için inanamıyorum. Parmağını hareket ettirdi gördünüz mü? Parmağını hareket ettirdi. Yani biz sosyal olarak konumlandırdığımız yer dans üzerine bütün yüklediğimiz utanç, beden üzerine yüklediğimiz o utanç ve hani o cinsellikle olan bağlantısından dolayı koyduğumuz yer. Aslında mesela şu an konuşurken bile böyle bir şey hissediyorum bedenimde. Böyle bir uyuşukluk hissediyorum. Yani bana bir şey söylüyor bu. Yani burada gerçekten kendi bedenini taramayı öğreniyorsun bir yere girdiğinde, o konforsuz hissettiğin yerlerde. Bir grupta nerede oturduğunun bile o kadar çok bilgisi var ki içerisinde.
Geleceğin sanatında duyuyoruz da zaten iyileşme üzerine herkes konuşuyor. Buna yoğunlaştığını söylüyor. Gözümle gördüm ve bedenimle deneyimledim. İnanılmaz bir büyü var. Hala oradan aldığım bazı şeyleri sanatla doğru şekilde birleştirmeyi becerebilirsem doğru keşifleri yaparsam da daha katkılı, daha geniş kapsamlı bir faydam olacak gibi hissediyorum. Böyle bir şey dans terapisi.
Yağız Genç: Çok etkileyici. Baştan sona zaten hem güzel hem çok etkileyici anlattığın şeyler. Biz mesela hep böyle işte Mercado’nun başından beri böyle multidisiplinerlik, hani farklı disiplinlerin bir arada çalıştığında ortaya çıkardığı değerden bahsediyoruz. Ama bunu bir kişi iki taraftaki işte yaklaşımı, eğitimi ve bilgileri sentezleyerek kendi ortaya koyduğunda da inanılmaz keşifler ortaya koyuyor ve insanlara da çok yansıtıyor. Sen bence böyle bir yol içindesin ve onun çok güzel karşılıkları olduğunu duyuyorum, hissediyorum. Yani böyle bire birde bir performansı izlerken veya işte videosu olabilir, başka bir şey olabilir, yine hissediliyor ama bu bir oda içinde bunu paylaşmak, deneyimlemek eminim ki kat be kat insanlar için etkileyici ve dönüştürücü bir etkiye sahip. O yüzden tebrik ederim.
Ekin Bernay: Çok teşekkür ederim. Benim için öğretici oldu. Çok emek veriyorsun çünkü kendini de öğrenmen gerek. Yani bu süreçte terapiye gidiyorsun işte kendi bedenini, kendi travmalarını, o çocuk sen ile şimdiki sen arasındaki o şeye sürekli bakıp orada çok şey öğrendim o süreçte. Bir de tabii çok farklı bedenlerde insanlarla çalışınca, çok toplumun uçlarına itilmiş, çok kabul edilmemiş herkes tarafından insanlar. Orada da tabii o da bir şans. Yani onu görmek ve insanlar hani filmlerden bildiği bir dünyanın içerisine girip çıkmak da çok böyle bilmiyorum, çok öğretici ya gerçekten. Şimdi iyi ki konuştuk. Konuştukça ben de hani o anılara gittim. Ne kadar neler yaşadım böyle gözümden çalıştığım insanlar o anılar falan geçiyor. Aradan böyle yıllar geçince insan biraz hani onu unuttuğunu zannediyor. Oysa bedende bütün o bilgi var. Belki o yüzden o uyuşukluğu hissediyorum dedim. Hani o zamanki o şey böyle, şuram uyuştu ya gerçekten gözlerimin arkası uyuştu ve kulaklarım titriyor.
Yağız Genç: Gerçekten öyle. Bu konu baya bizi etkiledi böyle bir yerlere getirdi. Karşılıklı da o şey de geçti. Yani senin yaşadığın şey bana da geçti. O zaman şeyi sorayım, şimdi yavaştan sohbetimizin sonuna gelirken. Gelecek için seni heyecanlandıran planların var mı yapmak istediğin şeyler?
Ekin Bernay: Şöyle, gelecekle ilgili de tabii ki yani hem yetersizlik hissimin içinden çıkabilirsem. Yani birkaç tane şey var böyle koreografik işler var zaten üstüne çalıştığım ama kendi üretimim var. Şu an bir şey pişiyor diyebilirim. Böyle bir performans işi, çoklu. Bu sefer başka bedenler üzerinden de ilk defa her şeyi birleştirmeye çalışacağım. Çünkü ben koreografik iş yapıyorum. Dansçı olarak insanları konumlandırıyorum ya da yaratıcı dansçı diyoruz. Birlikte üretiyoruz. Performans yapıyorum yalnız oluyorum orada ya da izleyiciyi aktive ediyorum. Onlara bazı roller vererek onları işin bir parçası yapıyorum. Ama şimdi bu dans dünyası ile performans dünyasından bildiklerimi örebilirsem, bu yeni yapacağım şey çiçek açan bir iş olacak. Biraz daha hafif duygulara gitmeye çalışacağım. Baktığım temalar biraz sert oluyor. Bu sefer biraz daha romantizmi olan bir şey çıkacak gibi görünüyor. Ona heyecanlıyım. Bir yandan da Urban Care ile yaptığımız bursla beraber 35 tane çocuğu yurt dışına yollayıp geri getireceğiz. Koordinatörüyüm o projenin. Onun Türkiye’deki dans olacak etkisini merak ediyorum. Çünkü ben gittim geldim neler yaşadım, şimdi 35 kişi gidip gelecek, onun yansımaları neler olacak merak ediyorum. Türkiye’ye borçlu olduğumu hissettiğim bir şeydi, o yüzden o olacağı için de mutluyum. Bu iki şey beni heyecanlandırıyor. Üretimimde de derinleşip belki o bahsettiğimiz kendi yolculuğumda keşfettiğim şeyleri toparlayıp bir iş çıkarabilirsem çok iyi hissedeceğim.
Yağız Genç: Süper, heyecanla bekliyoruz. Dans bursu projesi için de gerçekten tebrik ederim. Çok kapsamlı ve başından beri çok güzel süreci devam eden ve 35 kişi gidip geldikten sonra etkilerinin de güzel olacağına inandığımız, merak ettiğimiz bir proje.
Ekin Bernay: Umarım, çok teşekkür ederim. O da iş birliklerinin nereye gidebileceğini gösteriyor. Bir reklam filmi çekildi, daha sonra o reklam filmi “Çocuklar çok iyi, biz onlara nasıl destek olabiliriz?” diye yol alıyor. Urban Care sahibi Selen, o işte ben ne yapabilirim diyor ve bir şekilde bir yetenek bursuna dönüşüyor. O yüzden hangi karşılaşmanın neye dönüşeceği gerçekten belli değil; hayat çok garip.