Tasarladığı heykelsi mobilya koleksiyonu Primitives [1] ile dikkat çeken mimari tasarımcı Levent Özruh ile yeni koleksiyonu ve gelecek planları üzerine sohbet ettik.
Levent Özruh kimdir? Kendinden ve çalışmalarından bahsedebilir misin?
Londra’da yaşayan bir mimari tasarımcıyım. Mimarlık lisans eğitimimi Edinburg Üniversitesi’nde ve yüksek lisans eğitimimi Bartlett, UCL’de tamamladım. Bartlett'ta öncelikle lisans programında tasarım stüdyosu yürüttüm, şu anda da yüksek lisans programında Richard Beckett ve Barry Wark ile araştırma bazlı bir tasarım stüdyosu yürütüyorum. Stüdyomuzun ilgilendiği konuların başında prosedürel tasarım, yapay zekâ ve bio-mekansal tasarım geliyor.
Coop Himmelb(l)au, Carlo Ratti Associati ve MIT’nin Senseable City Laboratuvarı’nda çalıştıktan sonra 2019 yılında Londra’da OZRUH isminde kendi mimari tasarım şirketimi kurdum. Kendi projelerimin yanı sıra, Marguerite Humeau, Nassia Inglessis ve Koo Jeong A gibi sanatçılarla kompleks forma sahip sanat ve tasarım projeleri üzerinde danışmanlık veriyorum.
İşim ve araştırmalarım prosedürel tasarım ve tasarımda ıraksak evrim süreçleri ile mimari türler yaratmak üzerine kurulu. Mimari türleri nasıl gördüğümü anlatabilecek, benim için eskimeyen en güzel örneklerden biri, her pavyonun birbirine benzer ancak bir o kadar da birbirinden farklı olduğu Bernard Tschumi’nin projesi olan Parc de la Villette. Bu anlamda tasarım opsiyonlarının benzerliği ve farklılığı arasındaki denge çok ilgimi çekiyor. Genellikle tek ve “en iyi” tasarıma ulaşmak istenilen projeler yerine Parc de la Villette gibi “tasarım aileleri” yaratabileceğim projelerle ilgileniyorum. “En iyi” opsiyonu bulmak bir müşteri için bir proje üzerinde çalışırken veya bir mimarlık yarışması için hazırlanırken hedeflenen bir amaç olsa da benim ilgimi çeken konu -yöresel mimari gibi alanlarda da gördüğümüz- farklılaşarak artan yani diverjan veya ıraksak evrim süreçleri.
Renderlar: OZRUH
Yöresel mimariye baktığımızda bu yörelerde yerleşik ailelerin veya yapı ustalarının benzer kompozisyon ve fonksiyona sahip, ancak her birinin kendi fikirleri ve ihtiyaçları ile farklılaşan; sonuçta aynı mimari türün farklı versiyonları olan yapılar yarattıklarını görüyoruz. Bir yemek tarifi oluştururken olduğu gibi yöresel mimaride de insanların ortak kullandığı ama kendine göre yorumladığı bir tarif var, benim kendi işlerim ile ulaşmak istediğim nokta bu gibi “tarifleri”, veya teknik anlamda bakarsak “prosedürleri” günümüz tasarım teknolojileriyle yaratmak ve bunu yaparken en başta mimari formları ve bu yüzden de üretim limitlerini test etmek.
Heykelsi mobilya koleksiyonun Primitives'in hikayesi nedir?
PRIMITIVES [1] ailesi mimarlık / tasarım alanında türler yaratma merakımın bir parçası. PRIMITIVES [1] ailesindeki her bir mobilya aynı prosedürel “DNA’ya” sahip ve her bir tasarım sadece bir kere üretiliyor. Morfolojik ve estetik olarak, bu tasarımlar son zamanlarda ilgimi daha çok çekmeye başlayan “ilkellik” ve “doğal malzeme” kavramlarının tasarımlarıma yansımasının bir sonucu. Bu kavramlara ilgi duymaya Barlett’ta yüksek lisans bitirme projem üzerinde çalışırken başladım.
FIRST of PRIMITIVES [1] - Fotoğraflar: Studio Naaro
Bitirme projem gelecekte asteroidlerde oluşturulabilecek yerleşim yerleri üzerine bir sistem geliştirmeye odaklanıyordu. Bu yerleşim yerlerini oluşturmak için gereken ileri teknoloji aletlerin bir bakıma aslında günün sonuna bir kayanın içinde yaşam alanı yaratmak için gerekli olduğu gerçeğindeki ironi beni ilkellik ve doğal malzemeler konularında daha da düşünmeye itti. Bu durum aynı şekilde Ay veya Mars’taki yerleşim yerleri için de geçerli, her ne kadar alt yapı olarak yüksek teknoloji kullanacak işler olacak olsalar da formal anlamda bir süre ilkel olacaklar. 2019 yılından beri bu ironi bana bir tasarım dili yaratmak için ilham veriyor ve bu bağlamda yarattığım tasarımlarla insanların neden bazı objeleri ilkel (primitive) olarak değerlendirdiğini ve bu değerlendirmeyi yaparken insanların bu objenin malzemesine mi tasarım diline mi, hangi toplum için veya hangi tarihsel dönemde yaratıldığında mı odaklandıklarını sorgulamalarını istiyorum.
FIRST of PRIMITIVES [1] - Fotoğraflar: Studio Naaro
PRIMITIVES [1] ailesi, Almanya’da bulunan Sandhelden şirketi tarafından quartz kumu ile “binder jetting” teknolojisiyle üç boyutlu olarak basılıyor. Kullanılan makinalar aynı zamanda oldukça tanınan Alman araba üreticilerinin motor kalıplarını basmak için kullanılan yazıcılar. Yukarıda anlattığım ve bana tasarımlarımda ilham veren ironi PRIMITIVES [1]'in üretim sürecinde de karşımıza çıkıyor: kullanılan malzeme (kum) son derece ilkel ancak kullanılan teknoloji değil. Formların estetik anlamda ilkelliği ise tartışmaya açık…
Gelecekte asteroidlerde yerleşim yerleri oluşturmak için gereken ileri teknoloji aletlerin bir bakıma aslında günün sonuna bir kayanın içinde yaşam alanı yaratmak için gerekli olduğu gerçeğindeki ironi beni ilkellik ve doğal malzemeler konularında daha da düşünmeye itti.
Formların ortaya çıkış sürecini çok merak ediyoruz, anlatabilir misin?
Çıkış noktasında en önemli faktör yukarıda bahsettiğim ironiye arkeolojik açıdan yaklaşmak oldu. Bir arkeolojik eserin insan eliyle olduğu teyit edilirken aslında formların analizi çok önemlidir, simetrik veya geometrik şekiller bu eseri doğanın yaratmadığı konusunda ilk işareti verebilir. PRIMITIVES [1] bu ilk işareti bulandırmak istiyor aslında. Hacimsel olarak bakıldığında mobilyaların hepsi aynı ölçüdeki bir prizma formunun içine sığabiliyor. Formal dil olarak ele alındığında ise, bu mobilyalar doğada olan bir sürecin sonucu gibi gözükse de detaylı olarak inceleyen bir kişiye doğanın gerçekten bu formları yaratıp yaratamayacağını sorgulatmayı amaçlıyor. Bir diğer önemli faktör de her bir mobilyanın birbirine olan benzerliği ve farklılığı arasındaki denge oldu.
TWO POINT ONE of PRIMITIVES [1] - Fotoğraflar: Studio Naaro
Tasarım tarzımı üç kelimeyle ifade etmem gerekse ıraksak, paralel ve melez olurdu.
Gelecek planlarında neler var?
Yöresel (vernacular) mimari kavramı ve bu kavramı yeni teknolojilerle ve tasarımlarla çağdaşlaştırmak çok ilgimi çekiyor. Şu anda bunun üzerine çalıştığım birkaç proje var. PRIMITIVES [1] bu anlamda yaratmak ilgilendiğim tasarım anlayışına yönelik fiziksel olarak ürettiğim ilk iş oldu. Daha kompleks ve büyük hacimdeki projeleri bu adımdan yola çıkarak başarmak istiyorum.
Aynı zamanda yüksek lisans bitirme projem uzay mimarisi alanına büyük ilgi duymama sebep oldu. Bu alanda da zaman zaman çalışıyorum. Kısa bir süre önce Architectural Association Mars Visiting School’da iki ilgi alanımı (yerel mimari ve uzay mimarisi) birleştirdiğim “Procedures for the Martian Vernacular” aslı bir stüdyo yönettim. Bu iki alanın en büyük ortak noktası mimari için lokal malzemeye sınırlı kalınması, bu anlamda iki konuda çok benzerlik görüyorum.
Mimarlık uzun bir süredir tepeden-inme karar mekanizmasıyla yürüyen bir meslek, ancak bu değişiyor tasarımla üretim veya tasarlayanla üreten arasındaki kopukluk azalıyor. Benim jenerasyonum daha girişimci ve aşağıdan yukarı bir sürece ilgi duyuyor. Burada en önemli iki faktörden biri fabrikasyon, teknolojilerindeki yenilikler ve yapay zekinin getireceği fırsatlar. Eski, koordinasyon sağlamak için her konuda biraz bilgi sahibi olan mimar profilinin yerini belli başlı alanlara odaklanan ve bu alanlarda kendini geliştiren mimarların alacağını düşünüyorum. Bu nedenle kendi uzmanlık / ilgi alanımı belirlemek benim için çok önemli olmaya devam edecek. PRIMITIVES [1] için bu aşağıdan yukarı sürecin başlangıcı diyebiliriz. Hem fabrikasyon hem de yapay zekâ, geleceğin mimarlığında kaçınılmaz iki güç olacak. Bu nedenle benim için önemli planlardan biri bu iki alanda kendi yerimi keşfetmek.