Mural sanatının Türkiye'deki en önemli temsilcilerinden graffiti sanatçısı ve heykeltıraş Esk Reyn ile çalışmaları üzerine sohbet ettik.
Esk Reyn kimdir?
1987 yılında İstanbul’da doğdum. 2000 yılından beri sokakta graffiti yapıyorum. 2006’da MSGSÜ’ye girdim. O zamandan bu yana hayatımdaki iki tutkuyu, graffiti ve heykeli bir araya getirmek ve ikisinin birlikteliğini hayalimdeki haliyle üretmek üzerine çalışıyorum.
Sokak sanatına olan merakının çocukluk döneminde başladığını biliyoruz. Graffiti tutkunu bir genç olarak Mimar Sinan Üniversitesi Heykel bölümünü seçme hikayenden bahsedebilir misin?
Çocukluğum boyunca en çok oynadığım oyun taka tukalarla formlar yaratmaktı. Belki de form yaratmaya olan ilgim graffitiye meraklanmama sebep oldu. Graffitiye başladığım ilk yıllarda da dikkatimi çeken graffitiler normalden farklı, boyutlu işlerdi. Tutkunu olduğum şeyin grafitinin salt kendisi olmadığını fark edip, özellikle heykel bölümünü hedeflemeye başlamam, güzel sanatlara hazırlandığım zamanlarda oldu. O sıralarda Türkiye’de çok fazla sayıda heykel sergisi yapılıyordu. Özellikle İlhan Koman sergisindeyken etrafımda her gün gördüğüm malzemelerin normal kullanımının dışında, işlev amacı gütmeden bir üretimde kullanılması ve bunun sanata dönüşüyor olmasından çok etkilendim.
Okuduğun bölüm sayesinde tutkunu olduğun graffitiyi üçüncü boyuta taşıma imkanı da buldun aslında diyebilir miyiz?
Yol beni tamamen buna götürdü, esasen başlangıcındaki amacım da buydu. Mezun olduğum bölüm ve metal atölyesi, iki disiplini de üretmem ve birbiriyle desteklemem konusunda beni çokça teşvik etti. Bu teşvik de bana doğru yolda olduğumu hissettirdi.
Kendine özgü çok karakteristik görsel bir dile sahipsin. Bu görsel dilin ortaya çıkış süreci nasıldı?
Görsel dilim grafitiyle evrildi, boyamaya başladığım ilk yıllarda yenilikçi ve üç boyutlu graffitiler dikkatimi çekti. İlgimi çeken graffiticileri araştırdıkça çoğunlukla sanat ve mimarlık eğitimleri olduğunu gördüm; bu graffiticilerin de ilham aldığı isimleri ve akımları araştırdım. Benim en büyük ilham kaynaklarımdan biri; heykelde de olan kütle form ilişkisinden ve graffiti ile heykelde olduğu gibi kamusal sanata dokunmasından dolayı mimarlık oldu.
Tasarım tarzımı üç kelimeyle ifade etmem gerekirse sezgisel, soyut ve geometrik olurdu.
Yaptığın üretim çok analog görünmesine rağmen tasarım sürecinde dijital tekniklerden de yararlanıyor musun?
Malzemeyle çalışmaktan büyük keyif aldığım için uzunca bir süre bunu öteledim sanırım. Dijitalin limitler konusunda sunduğu esneklik konusunda da bir süredir çok heyecanlıyım. Bu sebeple yeni yeni adapte oluyorum diyebiliriz.
Sokak sanatına çok aşina bir toplum olmamıza rağmen bu işi “sanat” olarak tanımlayanların sayısı bir hayli az. Sen kendin yaptığın bu işi nasıl tanımlıyorsun?
Ben sokaktaki üretimlerimi estetik ve sanatsal kaygı güderek oluşturuyorum. Ancak bu amaçla güdülmemiş işler de bende sanatsal bir etki yaratabiliyor veya samimiyetiyle birçok insanın beğenisini kazanabiliyor.
İlk kez 2012 yılında Kadıköy’de Mural İstanbul isminde mural sanatçılarını bir araya getiren büyük ölçekli bir sokak sanatı etkinliği başlattın ve bu etkinlik sayesinde İstanbul dünya kentleri içinde mural sanatıyla konuşulan bir kent haline geldi. Ateşlediğin bu fitil ile Kadıköy’de küçük çaplı bir Bilboa etkisi yarattığını söyleyebiliriz. Sadece bu mural çalışmalarını görmek için semte yerli/yabancı turist akını gerçekleşti. Muralın bu gücü ve kente kattıkları noktasında ne düşünüyorsun? Mural İstanbul devam edecek mi?
Festivalin şehre ve şehre kattıklarının yanında, sokakta bu işi tutkuyla yapan birçok sanatçıya, hem yaşadığı şehirde hem dünyada görünürlük sağlamasını çok önemsiyorum. Yıllardır sokak sanatı için çabalayan bir insan olarak, sanat aracılığıyla yaşadığım şehre değer katmak da beni mutlu ediyor. Mural İstanbul Festivali, kültür sanat sektörünü adına giderek olumsuzlaşan gidişat ve sonrasında ortaya çıkan pandemi süreciyle sekteye uğradı. Fakat Mural İstanbul’u bir oluşum formatına dönüştürerek proje çalışmalarımıza devam ediyoruz. Daha güzel koşulların olduğu gelecek dönemlerde de festivallerimizi yeniden hayata geçirmeyi planlıyoruz.
En son İBB işbirliği ile hayat bulan Konuşan Duvarlar projesi kamuoyunda oldukça ses getirdi. Konuşan Duvarlar’ın hikayesini biraz anlatabilir misin?
Mural İstanbul projesinin kurucu ortağı olup, aynı zamanda sokakta üreten bir sanatçı olduğum için bu projeyi oluşturmak üzere İBB tarafından davet edildim. Projeyle ilgili hayalim kentte pozitif bir etki uyandırmasıydı. Sabri Berkel’in Batı’nın soyut sanatı ve Doğu’nun kaligrafi sanatını birleştirerek kurguladığı yazı-resim üslubundan yola çıkarak pozitif etki uyandıran ve bazıları İstanbul’dan ilham alan 18 kelime ile 14 rengi soyutladım. 250 metre uzunluk, 10 metre yükseklikteki duvarı; 25 günde, 2 sokak sanatçısı, 2 güzel sanatlar öğrencisi arkadaşımın yardımıyla boyadım.
İlham tazelemek için neler yaparsın? Bu alanda ya da farklı disiplinlerde çalışmalarını takip ettiğin isimler kimler?
Şehrin içinde yer alan bizden büyük bütün formları görmek için şehirde dolanıyorum. Son zamanda graffuturism ve post-graffiti akımında üretilen işleri takip ediyorum.
Gelecek için heyecanlı mısın? Planlarında neler var?
Bu zamana kadar alt yapısını oluşturduğum birçok seriden yola çıkan çeşitli sergi ve proje fikirlerim için heyecanlıyım.