Yaratıcı ve özgün stop motion videolarıyla tanınan, Pomus Creative'in ortaklarından video sanatçısı ve yönetmen Ediz Anavi ile çalışmaları üzerine sohbet ettik.
Ediz Anavi kimdir?
Bu soruyu uzun bir süre ben de kendime sordum. Tek bir cevabı olmadığını görünce de en iyisi içini doldurmaya devam etmek dedim. Sanırım kendimi bildim bileli hayatı kurcalıyorum.
Bahçeşehir Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde okurken karşıma çıkan bir AR (Arttırılmış Gerçeklik) videosuyla beraber yapmak istediğim şeyi buldum heyecanıyla kendimi iş dünyasına attım. Yaklaşık 1 sene AR ve VR (Sanal Gerçeklik) üzerine çalıştıktan sonra üniversitenin son senesinde reklama merak saldım ve Tribal DDB’de uzun bir süre staj yaptım. Üniversite bittikten sonra farklı yerler görmek ve vizyonumu genişletmek adına Amerika’ya, Los Angeles’a gittim. Bir sene boyunca Kuzey ve Güney Amerika’da toplam 30’a yakın şehir gördüm. Bu öğretici yolculuğun sonrasında geri döndüğümde emin olduğum tek şey ne olursa olsun kendimi ifade edecek bir araç bulmam gerektiğiydi. Daha sonrasında şu an ortağı olduğum Pomus’un kurucularıyla tanıştım ve şirkete ortak olarak kendimi tekrardan reklam dünyasına attım. Fakat bu sefer kendimi ifade edebileceğim aracı da bulmuştum. 2016’da başlayan yönetmenlik serüvenim hala daha devam etmekte. Bu zamana kadar yapmış olduğum stop motion filmlerle birçok festival gezdim ve ödül aldım. Aynı zamanda 2016’dan beri deneyim mimarı olarak Karanlıkla Tanışma workshop’u düzenliyorum.
İsmini en son Alican Yazıcıoğlu’nun (Phallen) No Way Back isimli parçasının müzik videosu ile duyduk. Dilersen ilk olarak bu projedeki çalışmandan başlayalım sohbetimize. Biraz projeden bahsedebilir misin?
Alican’la aynı berbere gitmemiz sayesinde tanıştık. Bir gün berberim ‘Alican diye bir çocuk var. Yaratıcı çocuktur. Tanışın, belki beraber projeler yaparsınız.’ dedi ve bu sayede arkadaş olduk. Alican, No Way Back şarkısının klibini çekmemi istediğinde ise beraber çalışma fırsatımız oldu. Şarkının sözlerini ilk duyduğumda aklıma çocukluk anılarım geldi. Küçükken, Alp diye bir arkadaşımın evinde oyuncaklarımızı kırıp etrafa savrulan parçalarıyla korkunç karakterler yaratırdık. Sıkılınca da evde ne kadar torpil ve kız kaçıran varsa hepsini apartman boşluğuna atıp kaçardık. Özetlemem gerekirse biraz çılgın bir çocukluk dönemi geçirdim diyebilirim.
Bu klibin senaryosunu yazmaya ilk başladığımda aklımda net olan iki şey vardı; biri klibin doksanlarda geçmesi, diğeri ise 2 kardeşin oyuncakları üzerinden fantastik bir hikâye anlatmak istediğimdi. Tabii ki süreç içerisinde senaryo çok fazla değişikliğe uğradı ama benim en temelinde anlatmak istediğim şeylerden çok uzaklaşmadık.
Klibin yarısı live action diğer yarısı da stop motion olarak çekildi. Toplamda 9 gün süren setin çekim sürecini tamamladıktan sonra 1 aylık bir post prodüksiyon sürecinden geçtik. Filmin içinde yer alan oyuncakları Özgür Mert Yavru yaptı. Her projede kendisini zorlamaktan keyif aldığım yakın arkadaşım Ubeyd Bayraktar ve Kabuk Studio ekibi işin sanat tarafını üstlendi. Görkem Taş görüntü yönetmenimiz, Umut Şahin ve Defne Dikmen’de yetenekli oyuncularımızdı. Tabii daha saymadığım onlarca kişi de bu güzel projenin hayata geçmesinde çok büyük rol oynadı.
PHALLEИ - NO WAY BACK ( Lyrics )
There’s no way back
They won’t leave you anymore
They’ll come into your dreams,
waking you up in the night
Look at them
Senin için stop motion film tasarımcısı diyebiliriz miyiz? En basit haliyle yaptığın işi nasıl tanımlarsın?
Bu zamana kadar stop motion animasyon alanında oldukça falza iş ürettim ve üretmeye de devam ediyorum. Geçtiğimiz sene Işık Üniversitesi Sinema Televizyon bölümünde Stop Motion Animasyon dersi vermeye başladım. 2016’dan beri Karanlıkla Tanışma workshop’u düzenliyorum. Ortağı olduğum Pomus’ta bazı projelerin kreatif direktörlüğünü de yapıyorum. Fakat en basit haliyle, ben kendimi hikâye peşinde koşmayı seven meraklı bir yönetmen ve insanlara farklı deneyimler tasarlamaktan keyif alan bir deneyim mimarı olarak görüyorum.
Stop motion videolara ilgin ne zaman başladı?
Çocukluğumdan beri animasyonların içerisinde anlatılan büyülü hikayelere karşı ayrı bir merakım vardı. Küçükken farkında olmadan çok fazla stop motion animasyon izledim. İlk izlediğim stop motion animasyon Nickelodeon’daki Prometheus and Bob’du. O dönemde bu seriyi diğer animasyonlardan farklı kılan bir şey olduğunun bilincinde olsam da bu serinin stop motion tekniğiyle çekilmiş bir animasyon olduğunu bilmiyordum. Daha sonrasında yaşım ilerledikçe animasyonların nasıl yapıldığına merak saldım ve üniversite yıllarımda bu merakımın bir işe dönüşebileceğini anladım.
Stop motion animasyonun kısa yolu yoktur. Çok emek ve sabır ister. Fakat sabırlı olursanız sonunda sizi büyülemeyi kesinlikle başarır.
Animasyonun diğer alanlarıyla kıyaslandığında stop motion tekniğinin zorlu/avantajlı yönleri neler?
Günümüzde teknolojinin geldiği noktada artık çok farklı araçlar ve yöntemlerle animasyon üretebiliyoruz. Hatta AI ( Artificial Intelligence ) tarafındaki gelişmeler sayesinde belki ileride sadece senaryosunu sisteme yükleyip animasyon filmi teslim alabileceğimiz yazılımlar bile çıkabilir. Günümüzde sanırım bunun en iyi örneği kod bilmeden kendi web sitelerimizi yapabiliyor olmamız.
Stop motion animasyon tarafında ise teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin işin üretim sürecinde çok bir değişiklik olmaması benim için çok değerli. Bir animatörün kameranın karşısında filmin oluşması için kuklaları, objeleri veya kendini tek tek hareket ettirmesi ve her hareket sonrasında fotoğraf çekerek bir akış illüzyonu yaratması bence bir nevi sihirbazlık gibi. Bu illüzyonu yaratırken bir yönetmen olarak da her türlü detayı tek tek düşünmeniz gerekiyor. Örneğin Barber’s Cut filmimde istediğim gülümsemeyi kamera karşısında gerçekleştirmek için kaç fotoğrafa ihtiyaç duyduğum hesaplamasına girdiğim zaman bu işin deli işi olduğunu da net bir şekilde anlamıştım. Düşünsenize, normalde live action bir filmde oyuncunuza bu sahnede güleceksin dersiniz ve geçersiniz. Fakat burada o karakterin kaç aşamada gülmesi gerektiğini dahi düşünüyor olmalısınız. Stop motion animasyonun kısa yolu yoktur. Çok emek ve sabır ister. Fakat sabırlı olursanız sonunda sizi büyülemeyi kesinlikle başarır.
Avantajlarına gelecek olursak; stop motion animasyon dokusunu başka hiçbir teknolojiyle yakalamanız kısa bir süre içerisinde mümkün gözükmüyor. Etrafınızdaki her şeyi filminize dahil edebilir ve yeri geldiğinde kendinizi bile anime edebilirsiniz. Eğer ellerinizi kirletip, çocukluğunuza dönmek ve bir yandan da para kazanmak istiyorsanız bu alanda üretim yapmayı kesinlikle deneyin derim.
Tasarım sürecinden biraz bahsedebilir misin? Analog ve dijital teknikleri hangi aşamalarda kullanıyorsun?
Stop motion animasyonun 100 seneyi aşkın bir tarihi var. Başlarda kullanılan kameralar ve kurgu süreçlerini düşündüğünüz zaman aslında her şey analog olarak başladı. Fakat, günümüzde DSLR makinelerin kullanılması ve kurgu yazılım programlarının gelişmesiyle beraber çekilen filmlerin aslında tüm post prodüksiyon tarafı dijitalde devam ediyor.
Tasarım sürecinde işin en heyecanlı taraflarından biri, yazmış olduğunuz hikâyenin sanat departmanı tarafından hayata geçirilmesi. Ölçek olarak minyatür dünyalarda gezindiğiniz için karakterleriniz de o dünyaya göre tasarlanıyor ve animatörler tarafından rahat bir şekilde hareket ettirilebilmeleri için içlerine özel iskeletler yapılıyor. Mekân ve kostüm tasarımcıları bu dünyanın inandırıcılığı üzerine kafa yorarken, siz de setinizin yapay güneşi için ışık şefinizle konuşuyor oluyorsunuz. Özetle, stüdyonuza sığabilecek fantastik bir dünya yaratmak fikri size heyecan verici geliyorsa, bir de o dünyada sizden bağımsız yaşayan insancıkları filme aldığınızı hayal edin.
Tasarım tarzımı üç kelimeyle ifade etmem gerekse eğlenceli, eksantrik ve detaylı olurdu.
Uluslararası birçok festivalde gösterilen Barber’s Cut kısa filmi oldukça ses getirmişti. Bu projenin ortaya çıkış hikayesinden ve teknik kurgusundan bahsedebilir misin?
Barber’s Cut, benim çocukluk takıntımla dalga geçmek için ortaya attığım bir fikir üzerine kurulmuş, stop motion alanında yazıp yönettiğim ve son anda cesaretlenip oynamaya da karar verdiğim ilk filmim.
Okulda kepçe kulaklı diye zorbalık edilen bir çocuğun, uzun seneler saçını uzatıp kulaklarını kapamaya çalışması ve belli bir yaşa geldikten sonra cesaretlenip, kendiyle barışması adına, bu takıntısıyla dalga geçeceği bir film çekmesi fikri “KULAĞA” hoş geliyor değil mi? Bir nevi sanat iyileştirir vakası.
Teknik kurguya gelecek olursak, filmde kullanılan bütün sakal ve saç modelleri gerçek olduğundan filmi tersten çekmek zorunda kaldık ve bu çekimin en zorlayıcı taraflarından biriydi. Tek bir yanlış hamle, sakalım tekrar uzayana kadar seti ertelememize sebep olabilirdi. Filmde en önem verdiğimiz konu bu olduğundan çekim öncesi 1-2 arkadaşımı tıraş etmişliğim bile var. Tabii ona tıraş demeye bin şahit.
400’e yakın kişinin deneyimlediği ‘Karanlıkla Tanışma’ workshopunu başlattım. Bu workshopla beraber kendime deneyim mimarı demeye başladım. Çünkü bu yaşıma kadar, bana en iyi öğretmenliği deneyimlediğim yeni şeyler yaptı.
Bir dönem Karanlıkla Tanışma isminde özel bir etkinliğin yürütücülüğünü yaptın. Karanlıkla Tanışma deneyimi nedir ve etkinliğin devamı gelecek mi?
20-25 yaşları arasında boş zamanlarımı varoluşsal sorgulamalar ve kendimi tanıma çalışmalarıyla geçiriyordum. Meditasyon, doğu tıbbı, nefes çalışmaları derken, iyice hayatı sorgular hale gelmiştim. O dönemde kafamı sıkça kurcalayan bir soru vardı: ‘Bir insanı tanımak ne demek? ‘ bu soru kendimiz için de geçerli tabii ki. ‘Ben kendimi çok iyi tanırım.’ dediğimizde aslında ne demek istiyoruz?
Bu sorgulama süreci devam ederken, Gayrettepe metrosundaki, zifiri karanlıkta görme engellilerle, İstanbul simülasyonu içerisinde gezme deneyimi olan Karanlıkta Diyalog’a katıldım. Hayata bakış açımı değiştiren bir deneyim oldu. Zifiri karanlıkta insanların belli bir süre sonra daha çok içlerine döndüğünü ve bu içe dönüş sürecinin aslında insanın kendisini dinleyebilmesi için çok değerli olduğunu anladım. Aklıma takılan sorular ve önyargılar üzerinden bir kurgu oluşturdum ve bu zamana kadar 400’e yakın kişinin deneyimlediği ‘Karanlıkla Tanışma’ workshop’unu başlattım. Bu workshopla beraber kendime deneyim mimarı demeye başladım. Çünkü bu yaşıma kadar, bana en iyi öğretmenliği deneyimlediğim yeni şeyler yaptı.
Ateşe dokunup yanacağını duymak ve dokunmak arasındaki denklemde sanırım ben hep dokunan tarafı seçtim.
Dip Not: Pandemi sonrası Karanlıkla Tanışma’ya kaldığımız yerden devam edeceğiz. O zaman kadar size bir soru; bir insanı tanımak için tek bir soru hakkınız olsa bu soru ne olurdu?
İlham tazelemek için neler yaparsın? Bu alanda ya da farklı disiplinlerde çalışmalarını merakla takip ettiğin isimler kimler?
Teknoloji küçüklüğümden beri çok ilgi duyduğum bir alan. Dünyadaki yenilikleri takip edip kendi işime bu yenilikleri nasıl entegre edebileceğim konusunda çalışmalar yapıyorum. Boş zamanlarımda oldukça fazla film ve reklam izlemeye çalışıyorum. Bunun dışında gittiğim şehirlerde antikacılar veya hurdacılarda gezmeyi ve gördüğüm eşyalar üzerinden hayal kurup stop motion alanındaki hayal dünyamı beslemeyi seviyorum.
Marina Abramoviç’in Atina’daki As One sergisinden sonra kendisinin sıkı bir takipçisi oldum. Wes Anderson’ın hem stop motion hem de live action filmleri beni farklı dünyalara götürür. Future of Storytelling’in önüme çıkardığı yetenekli sanatçıları ve hikâye anlatıcılığının gidebileceği uç noktaları bana gösterdikleri için Summit’in sıkı takipçisiyim. Kaleidoscope VR Film festivali, VR film dünyasına bakış açımı değiştirdiği için kendilerinin yeni etkinliklerini heyecanla bekliyorum.
Sanırım her şeyden önemlisi ilham tazelemek için meraklı olmaya devam ediyorum.
Gelecek için heyecanlı mısın? Senin ve Pomus Creative’in gelecek planlarında neler var?
Özellikle pandemi döneminde çok fazla yapılacaklar listesi oluşturma fırsatım oldu. Benim için 2021’in en heyecan verici projeleri biraz daha dijital platformlarda karşımıza çıkabilecek nitelikte işler. Bu sene bitirmeyi planladığım bir animasyon dizi projem var. Bunun dışında deneyim mimarı kimliğimle insanlarla buluşmayı ve farklı hikayeler içerisinde yolculuk etmeyi özledim. Sevdiğim bir söz var; ‘Eli hızlandıran şeyler, aklı yavaşlatır!’. 2021’de yine konfor dışına çıkıp öğrendiğim ve öğrendiğim şeyleri kendi filtremden geçirip paylaştığım bir sene olsun istiyorum.
Son olarak, Pomus Creative çatısı altında da güzel projelerimiz var. Gain ile beraber projeler yapmaya başladık. Pandemi döneminde sosyal medya departmanımızı kurduk ve markalarla çalışmaya başladık. Ekip olarak büyüyoruz ve önümüzde güzel projeler var.