top of page
Onur Çoban

Cem Sonel | Yeni Medya Sanatçısı


Binary

Muralı yeni medya sanatı ile birleştiren kendine özgün bir sanat pratiğine sahip sanatçı Cem Sonel ile çalışmaları ve üretim pratiği üzerine sohbet ettik.


Cem Sonel kimdir? Kısaca kendinden bahsedebilir misin?

Selamlar, Ankara’da yaşayan ve üreten bir sanatçıyım. Çocuk yaştan itibaren, hayatımın çoğunluğunu geçirdiğim sokaklar ve engel olamadığım müdahale etme, manipüle etme ve üretme dürtüsü neticesinde sokakta başlayan sanat üretimlerim 2019 yılından itibaren sokak sanatı ve yeni medya arasında bir yerlerde durabilme çabasıyla devam ediyor. Güncel teknolojinin sokak sanatı ile nasıl evrilebileceği ve gelecekte nasıl olabileceği ve yeni medyanın güncel sınırlarının nerede olduğu bu aralar ilgimi en çok çeken sorular arasında.

Yeni medya alanında çalışan bir sanatçı olarak çalışmalarını tozlu sokak duvarlarında görebildiğimiz gibi bembeyaz bir sergi mekanında da görebiliyoruz. Sokak ve galeri arasındaki geniş spektrumda dijitalden grafitiye yaptığın işi nasıl tanımlarsın?

Aslında hepsi “ben”in mevcut özeti. Kendimi üretirken teknik ve(ya) medium olarak sınırlamıyorum. O dönemki ilgi alanlarım, vaktimi harcadığım mekanlar ve oynadığım oyuncaklara göre şekilleniyor. Çocukluğumda okuldan gelir gelmez çantamı eve fırlatıp kaçtığım sokaklar ve buradaki kültür şimdiki kişiliğimin oluşmasında büyük rol oynadı. Ancak yine ilkokul çağlarında eve Commodore64 gelmesi ve benim içinden çıkan kitapçıktaki ASCII tablosundaki şekilleri önce kareli deftere oradan da bilgisayar ekranının komut satırında resim yapabilme hevesi halen üretimlerimde olan devam eden durumlar. Lise çağlarında hayatıma giren internet cafelerde o dönem oynadığım Half-Life oyununun kaynak dosyalarını değiştirip oyunda kendi sprey logomu oyun sokaklarında duvarlara basıyordum. Yani özetle dijital, grafiti ve manipülasyon birbirinden uzak konular gibi görünse de benim kendimi bildim bileli hayatımda olan konulardı.


Muralı yeni medya ile birleştiren kendine özgün bir sanat pratiğine sahipsin. Biraz tasarım sürecinden bahsedebilir misin? Tasarım sürecinde yaratıcılık ve teknik beceriler arasında bir denge kurmak için ne tür bir yaklaşım benimsiyorsun?

Güncel olanakları kullanmayı ve bu olanakların getirdiği bir takım kısıtlamaları kendi keşfettiğim yeni yollar ile bükmeyi, esnetmeyi ve(ya) bozmayı seviyorum. Bu içimde süre gelen çok primitif bir dürtü. Sokak sanatının içerisinde nasıl mevcut sistemi yok sayıp kendi kafanıza göre çıkıp sokakta bazen legal, çoğunlukla illegal üretim yolunu tercih ediyorsam; yeni bir malzeme ile tanıştığımda da mevcut kurallarının dışında nasıl bir yolla bu malzemeyi kullanabilirimi araştırmak bana heyecan veriyor. İlk sokak müdahalelerim ortaokulda arabaların plakalarını çıkmaz markarlarla değiştirip onlara yeni anlamlar vermekti. Şimdileri ise etrafımızı virüs gibi saran her biri ayrı bir çirkinlik abidesi LED tabelaları hackleyerek malzemeye yeni anlamlar katma arayışındayım. Yine LED tabelaları ve bilgisayar kodunu yaptığım mural çalışmalarında tıpkı boya gibi bir ek malzeme olarak kullanıyorum. Teknik beceriler konusu insanın ilgi alanlarıyla şekillenen şeyler, dolayısıyla çoğunlukla yeni bir şey denerken önceki ilgi alanlarımda harcadığım zaman neticesinde kendiliğinden oluşan tecrübelerimle ilerliyorum. Bazen mevcut bilgim ilerlemeye yetmiyor ve zaman harcarken yeni bilgiler ve deneyimler kazanıp o şekilde ilerliyorum. Bu, bazen yeni bir programlama dili öğrenmekten geçiyor, bazen de yeni bir aleti kullanmayı öğrenmekten. Ancak eğer bu kazanımlar içerisinde vakit harcarken beni heyecanlandırmıyorsa, kullanım ömürleri de pek uzun sürmüyor.

Anna Laudel İstanbul’da bilgisayar kodlarına ve sokaklara odaklanan, farklı tekniklerde üretilmiş kapsamlı bir seçki sunduğun “Bir ve Sıfır İki Eder” adlı ilk solo serginin ardından bu yıl devam niteliğindeki “Binary” adlı ikinci solo sergini Düsseldorf’ta gerçekleştirdin. Sergi kapsamında “Code of Conquer” başlığı altında bir araya gelen dijital tabanlı seri işlerin oldukça dikkat çekiciydi. Bu serinin hikayesini senden dinlemek isteriz.

Bu öz bilinci olan canlılara doğuştan gelen “varoluş” muammasıyla birlikte bende vuku bulan bir dışavurum şeklinde özetleyebilirim. Bu muamma aslında yüzyıllardır işlenen konu. William Shakespeare’in dediği gibi “olmak yada olmamak işte tüm mesele bu”. 1-0, olmak-olmamak, var-yok gibi konular ve bu iki zıt gözüken ancak birbirinden bağımsız değer taşımayan nitelemeler için uzun süredir kafa mesaisi harcıyorum. Ancak seriinin başlama hikayesi oldukça spontane gelişti. Öncelikle, Türkiye’deki denetimsizce çoğalan ve estetikten yoksun, sadece kendini bağıran tabelalar kendimi bildim bileli beni rahatsız eden bir konu. Bu bir cepte dursun.
2019 yılında o dönem Atölyemi taşıdığım İzmir Darağaç’ta mahallenin sanat kolektifi ile beraber Ankara’dan Pelesiyer ile Hayy Open Space’de ortak gerçekleştirdiğimiz serginin içeriği Ankara ve İzmir’de dilden dile anlatılan ecinni hikayelerden yola çıkarak bir takım görsel anlatımlar oluşturduk. Benim seçtiğim hikayede askere gitmeden sevgilisine bir muska veren kızın; asker yolu gözlerken muskanın ona dönmesi ve o an sevgilisinin öldüğünü anlaması sonrasında, muskayı elinden fırlatması ve muskadan yayılan yeşil ışığın tüm odayı kaplamasına dayanıyordu. Ben de bu anı görselleştirmek için malzeme düşünürken bir anda aklıma o sokakta gördüğüm LED tabelalar geldi ve ben de güncel teknolojiyle bir muska yorumu yaptım. Bir sıra yeşil LED panel üzerine üçgen şeklinde eklediğim Pleksi paneller ile gerçekleştirdiğim eserde panellerde birebir orijinal dilinde muska duası (Celcelutiye Kasidesi) akıyordu. O eseri yaparken LED panelleri manipüle etmenin ne kadar kolay olduğunu keşfettim ve o yıllardır beni bunaltan tabelaları artık gerilla yöntemlerle sokakta hackleyebilirdim. Bu heyecan halen güncelde ürettiğim malzemelerin temelini oluşturuyor diyebilirim.

Bugüne kadarki çalışmaların arasında seni en çok heyecanlandıran eserin hangisiydi?

2021 yılında çocukluğumun geçtiği, “ortama ilk düştüğüm yer” olan Tunalı’da gerçekleştirdiğim 8x24 metre boyutlarında olan yarı-dijital Mural çalışmam. Ve bu yarı-dijital Mural çalışmasından referansla 2022 yılında Sonar Festival için sevgili Kerim Dündar ve Çağrı Ayyıldız ile birlikte ürettiğimiz “dijital Mural nasıl olur-olmalı?” Sorusuna cevaben ortaya çıkan AV yorumu.


İlham almak için neler yapıyorsun? Bu alanda ya da farklı disiplinlerden merakla takip ettiğin isimler kimler?

İlham almak için çevremi gözlemliyorum, hayatta olup bitenleri bazen onu yaşayan değil de, onu gözlemleyen modundan değerlendirmeye çalışıyorum. Çünkü sürekli yaşam modundayken çevrenizde olup bitenleri doğru algılayamayabiliyor insan. Yurt içinde ve yurtdışında ilgimi çeken sergileri fırsat buldukça geziyorum. Teknoloji, sanat ve tasarım alanında olan gelişmeleri güncel mana yakalamaya, anlamaya ve becerebilirsem idrak etmeye gayret gösteriyorum. Birbirimize ilham veren ve alan canlılarız. Dönem dönem değişkenlik gösterse de bu aralar sıklıkla; Felipe Pantone, Demsky, Space Invaders, Marshmallow Laser Feast, RAW Live Coding, Ksawery Komputery, Breakfast Studio, Oddviz, Olafur Eliasson, Anselm Reyle, Christopher Nolan gözlem açıları ve ortaya koydukları ile bana ilham veren isimler. Bir de tabi isimlerini tek tek buraya yazamadığım, sürekli dirsek temasında olduğumuz tüm üreten dostlarım ve onlarla aramızda geçen sohbetlerimiz de bana oldukça ilham veriyor.

Gelecek için heyecanlı mısın? Planlarında neler var?

Gelecek için heyecanlı olmaktan ziyade içinde bulunduğum anın heyecanını muhafaza edip bunu benimle beraber geleceğe taşıma konusunda gayretliyim diyebilirim. Geleceği hep beraber oluşturuyoruz. Ben de kendimce bir ucundan tutuyorum. Bu inşaa sürecinin bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorum. Tüm planım oyunda kalıp oynamaktan zevk almaya devam edebilmek.



BASILI EDİSYONLARI KEŞFEDİN

bottom of page